167. Makale - Philadelphia’ya olan Ziyaret

   
   Paragraph Numbers: On | Off
Yazıcı uyumluYazıcı uyumlu

Urantia’nın Kitabı

167. Makale

Philadelphia’ya olan Ziyaret

167:0.1 (1833.1) PEREA hizmetinin bu süreci boyunca, yetmişlinin çalışmakta olduğu çeşitli yerleri ziyarette bulunan İsa ve havarilerden bahsedildiği zaman, bir kural olarak, onların yalnıza onunun kendisiyle bulunduğu, çünkü kalabalıklara öğretide bulunmak için Pella’da havarilerin en az ikisinin bırakılması âdetinin bulunduğu hatırlanmalıdır. İsa Philadelphia’ya devam etmeye hazırlanırken, Şimon Petrus ve abisi Andreas, orada bir araya gelmiş kalabalıklara öğretide bulunmak için Pella kampına geri dönmüştü. Üstün Perea çevresinde ziyaretlerde bulunmak için Pella’daki kamptan ayrıldığı zaman, sayıları üç yüz ila beş yüz arasında değişen kampçının onu takip edişi görülmemiş bir şey değildi. O Philadelphia’ya vardığı zaman, kendisine altı yüzden fazla takipçi eşlik etmekteydi.

167:0.2 (1833.2) Dekapolis turnesi boyunca, on cüzamlının iyileştirilişi dışında, yakın zamanda verilmiş duyuruşta hiçbir mucize gerçekleşmemişti; bu ana kadar bu Perea görevinde hiçbir mucizede bulunulmamıştı. Bu, müjdenin güç ile, mucizeler olmadan, ve çoğu zaman İsa’nın ve hatta kendi havarilerinin bile kişisel mevcudiyeti olmadan duyurulmuş olduğu bir dönemdi.

167:0.3 (1833.3) İsa ve on havari Philadelphia’ya Çarşamba günü, Şubat’ın 22’si varmış olup, Perşembe ve Cumayı önceki seyahatlerden ve emeklerinden dinlenir halde geçirmişlerdi. Bu Cuma Yakub sinagogda konuşmuş olup, genel bir heyet ertesi akşam için toplanmaya çağrılmıştı. Onlar, Philadelphia’daki ve yakındaki köylerde müjdenin ilerleyişinden fazlasıyla mutluluk duymuşlardı. Davud’un ileticileri de, İskenderiye ve Şam’dan iyi haberlere ek olarak, Filistin boyunca krallığın ilave gelişimi haberleri getirmişti.

1. Ferisilerle olan Kahvaltı

167:1.1 (1833.4) Philadelphia’da, Abner’in öğretileri kabul etmiş halde bulunan ve Şabat sabahı kahvaltı için evine İsa’yı davet etmiş olan oldukça varlıklı ve etkili bir Ferisi yaşamaktaydı. İsa’nın bu zaman zarfında Philadelphia’da beklenmekte olduğu bilinmekteydi; aralarında birçok Ferisinin bulunduğu, oldukça büyük sayıdaki ziyaretçi Kudüs’ten ve diğer yerlerden gelmiş haldeydi. Bunun uyarınca, bu önde gelen yaklaşık olarak kırk kişi ve birkaç avukat, Üstün’ün onuruna düzenlenmiş halde bulunan bu kahvaltıya davet edilmişti.

167:1.2 (1833.5) İsa, Abner ile konuşan bir biçimde, kapı çevresinde vakit geçirmekteyken, ve ev sahibi sofraya oturduktan sonra, odaya, bir Sanhedrin üyesi olan, Kudüs’ün önde gelen Ferisilerinden bir tanesi girmişti; ve, alışkanlığı olduğu için, bu kişi doğrudan bir biçimde ev sahibinin yanındaki onur olduğuna yönelmişti. Ancak, öncesinden bu yer Üstün için ve onun yanındaki koltuk ise Abner için ayrılmış olduğu için, ev sahibi Kudüs Ferisisi’ne soldan dördüncü koltuğu işaret etmiş olup, bu soylu kişi onur koltuğunu almadığı için fazlasıyla alınmıştı.

167:1.3 (1834.1) Yakın bir süre içinde onların tümü oturmuş olup, kendi aralarında gerçekleşen sohbeti memnuniyetle deneyimlemekteydiler çünkü orada mevcut bulunanların büyük bir çoğunluğu İsa’nın takipçileri ve öyle olmayan durumlarda ise müjdeye dostane yaklaşan kişilerdi. Sadece onun düşmanları İsa’nın, yemeğe oturmadan önce ellerin törensel biçimde yıkanmasına uymadığını gözlemlemişti. Abner ellerini yemek başlamadan önce yıkamıştı, ancak yemek sunulurken değil.

167:1.4 (1834.2) Yemeğin sonuna yakın sokaktan, müzmin bir hastalıktan sıkıntı çekmekte olan ve bu aşamada derisi kabarmış bir koşuldaki bir kişi gelmişti. Bu kişi, yakın bir süre içinde Abner’in birliktelikleri tarafından vaftiz edilmiş olarak, bir inanandı. O iyileşmek için İsa’dan hiçbir istekte bulunmamıştı ancak, Üstün, bu sıkıntı içindeki kişinin bu kahvaltıya, aracılığıyla kendisini çevreleyen kalabalıklardan kaçmayı ve böylece onun ilgisine daha olası bir biçimde gelmeyi umut eder halde uğramış olduğunu oldukça iyi bilmekteydi. Bu kişi çok az mucizenin bu zamanlarda gerçekleştirilmekte olduğunu bilmekteydi; buna rağmen, o kalbi içerisinde, kendi talihsiz görünüşünün mümkün bir biçimde Üstün’ün merhametini çekecek oluşunu düşünmüştü. Ve, o yanılmamıştı zira, bu kişi odaya girdiğinde, hem İsa hem de kendisini üstün görmekteki Kudüslü Ferisi kendisini fark etmişti. Ferisi, bu türden bir kişinin odaya girmesine izin verilmemesi gerektiğine dair itirazını ifade etmede yavaş davranmamıştı. Ancak, İsa hasta kişiye doğru bakışlarını kaldırıp o kadar iyi bir biçimde gülümsemişti ki, bu kişi yakına gelmiş olup, yere çömelmişti. Yemek sona ererken, Üstün akran davetlilere doğru bakışlarını yöneltmiş olup, ardından, ödem içindeki kişiye dikkate değer bir süre bakarak, şunu söylemişti: “Benim arkadaşlarım, siz İsrail’deki öğretmenler ve eğitimli avukatlar, sizlere bir soru sormak istiyorum: “Hasta ve sıkıntı çekmekte olan kişiyi Şabat günü iyileştirmek kanuna aykırımıdır değil midir?” Ancak, burada mevcut bulunmakta olan kişiler İsa’yı oldukça iyi bilmekteydi; onlar sessizliklerini korumuşlardı, bu sorusuna cevap vermemişlerdi.

167:1.5 (1834.3) Bunun ardından, İsa hasta olan kişinin oturmuş olduğu yere gidip, kendisinin elinden tutan bir biçimde, şunu söylemişti: “Kalk ve kendi yoluna git. Sen iyileşmeyi istemedin, ancak ben kalbinin arzusunu ve ruhunun inancını biliyorum.” Bu kişi odadan ayrılmadan önce, İsa oturduğu yere geri dönmüş olup, masada bulunanlara hitap eden bir biçimde, şunu söylemişti: “Bu türden şeyleri benim Babam yapmaktadır; sizleri krallığın cazibesine çekmek için değil, hâlihazırda krallık içinde bulunmakta olanlara kendisini açığa çıkarmak için. Sizler, tam da bu tür şeyleri yapmanın Baba gibi davranmak olduğunu sezebilirsiniz çünkü hanginiz gözde bir hayvanınız Şabat günü kuyuya düştüğünde doğrudan bir biçimde oraya gidip onu çekmek istemezsiniz ki?” Ve, hiç kimse ona cevap vermeyeceği için, ve onu ağırlayan kişi göründüğü kadarıyla neyin gerçekleşmekte olduğunu onayladığı için, İsa ayağa kalkıp, orada bulunan herkese şunu söyledi: “Benim kardeşlerim, bir düğün şölenine davet edildiğiniz zaman, hani olur da sizden daha büyük onura sahip olan kişi davet edilmiştir diye baş tarafa oturmazsınız; ev sahibi size gelip, yerinizi bu diğer, onurlu davetliye vermenizi istemek zorunda kalır diye. Böyle bir durumda, utanma duygusuyla masadaki daha alt bir konumda yerinizi almanız gerekecektir. Bir şölene davet edildiğinizde, şölen sofrasına varışınızda, en alt konumdaki yeri aramak ve ev sahibinin sizi davetliler içinde görüp, sizlere ‘Arkadaşım benim, neden olmayacak yere oturuyorsun? Şöyle yakınıma gel’ diyebilmesi için burada yerinizi almak bir bilgece harekettir; ve, böylece, böyle bir kişi akran davetlileri arasında saygın bir konuma sahip olabilir. Unutmayın, kendisini yücelten herkes alçakgönüllülüğü tadacakken, kendisini içten bir biçimde alçak gören yüceltilecektir. Bu nedenle, bir yemek düzenleyeceğiniz veya bir akşam yemeği vereceğiniz zaman, her zaman arkadaşlarınızı, kardeşlerinizi, kan bağınızdan olanları veya karşılığında sizlere ziyafetler verebilsinler ve böylece telafi edilebilesiniz diye zengin komşularınızı çağırmayın. Bir ziyafet vereceğiniz zaman, zaman zaman fakirleri, sakatları ve gözleri görmeyenleri çağırın. Bu şekilde sizler kalplerinizde kutsanacaksınız; zira, sizler, kötürüm olanların ve normal olmayanların sizlere derin sevgi hizmetiniz için maddi şeyler veremeyeceğini oldukça iyi bilmektesiniz.

2. Büyük Şölen Hikâyesi

167:2.1 (1835.1) İsa kahvaltı masasında Ferisi’den bahsedişini bitirdiğinde, hazır bulunan avukatlardan bir tanesi, sessizliğini bozma arzusu içinde, düşünmeden şunu söylemişti: “Tanrı’nın krallığında yemek yiyecek kişi kutsanmıştır” — bu, bu dönemlerin olağan bir deyişiydi. Ve, bunun ardından İsa, dostane ev sahibinin kalbinde düşünmeye zorlanmış olduğu, bir hikâyeyi anlattı. İsa şunu söylemişti:

167:2.2 (1835.2) “Bir zamanlar belli bir yönetici büyük bir akşam yemeği veriyordu; birçok davetliyi çağırmış bir biçimde, yemek zamanı davet edilmiş olanlara hizmetçilerini şunu söylemeleri için göndermişti: ‘Gelin, şimdi her şey hazır.’ Ve, onların tümü tek bir ağızdan bahanelerini söylemeye başladılar. İlki, ‘Ben daha yeni bir çiftlik aldım ve nasıl işliyor görmek zorundayım; umarım beni affedersin.’ Diğeri, ‘beş baş öküzü satın aldım, ve şimdi teslim almak zorundayım; umarım beni affedersin.’ Bir diğeri ‘Yeni evlendim, ve bu yüzden gelemem.’ Böylece hizmetçiler geri dönüp, bunları sahiplerine duyurdu. Evin sahibi bunları duyduğunda, oldukça kızmış olup, hizmetçilerine dönen bir biçimde, şunu söyledi: ‘Ben bu evlilik ziyafetini hazırladım; eti yumuşak hayvanları kestim ve her şey davetliler için hazır, ama onlar benim davetimi küçük görüyor; onlar herkesin topraklarına gitti ve mallarından yedi, ve onlar kendilerini şölenime çağırmış olan hizmetçilerime saygısızlık bile ediyor. Bu yüzden Derhal davranın, şehrin sokaklarına, geçitlerine gidin, ana yollarına çıkın, dar yollarına uğrayın, fakir ve itilmiş, gözleri görmez ve yürüyemezi buraya getirin, getirin ki evlilik şöleni davetlilere sahip olsun.’ Ve, hizmetçiler ev sahibinin emretmiş olduğu şeyi böylece yerine getirdiler; ve, böyleyken bile, daha fazla ziyaretçi için yer hala vardı. Bunun ardından, ev sahibi çalışanlarına: ‘Şimdi dış yollara ve şehir dışına çıkın ve bu şehre gelenleri doyurmak için benim evi beraberinizde getirin. Ben sizlere, ilk olarak çağrılmış olanlardan hiçbirinin yemeğimi tatmayacağını duyuruyorum.’ Ve, hizmetçiler üstünlerin emretmiş oldukları şeyi yerine getirdiler, ve ev doldu.”

167:2.3 (1835.3) Ve, bu kişiler bu sözleri duyduklarında, oradan ayrılmışlardı her kişi kendi mekânına çekildi. En sonunda, orada hazır bulunup dudak büken Ferisilerden bir tanesi bu simgesel hikâyenin anlamını kavramıştı zira, o, bu gün vaftiz olmuş ve krallın müjdesine olan inancını herkese açık bir biçimde itiraf etmişti. Abner bu gece, inananlardan meydana gelen genel toplantı da bu simgesel hikâye üzerine duyuruda bulunmuştu.

167:2.4 (1835.4) Bir sonraki gün, havarilerin tümü, bu büyük akşam yemeği hikâyesinin içermiş olduğu anlamı yorumlamaya çalışmanın felsefi alıştırmasında bulunmuştu. Her ne kadar İsa ilgi ile bu farklılık gösteren yorumların tümünü dinlemiş olsa da, oldukça kararlı bir biçimde kendilerine hikâyenin anlaşılmasında ilave yardımda bulunmayı reddetmişti. O yalnızca şunu söylerdi, “Bırakınız her kişi anlamı kendi için ve kendi öz ruhunda bulsun.”

3. Yılgın Tutumdaki Kadın

167:3.1 (1835.5) Abner öncesinde, sinagogların tümünün Sanhedrin emri ile onun öğretilerine kapatılmış olmasından beri bir sinagogda ilk kez görünüşü olarak, bu Şabat günü Üstün’ün öğretide bulunmasını düzenlemişti. Ayinin sonunda, İsa, bir üzüntü ifadesi taşıyan ve fazlasıyla kambur olan, yaşlıca bir kadına doğru bakışlarını indirmişti. Bu kişi uzunca bir süre boyunca korku etkisinde yaşamıştı ve, her türlü neşe yaşamından kaçmıştı. İsa kürsüden inerken, ona doğru gitti, ve onun kambur bedeninde omzuna dokunarak, şunu söyledi: “Kadın, sadece inanacak olursan, yılgın halinden tamamiyle kurtulmuş olacaksın.” Ve, on sekiz yıldan fazla bir süre boyunca korkunun getirmiş olduğu ümitsizlik halinden dolayı eğilip ve bükülmüş olan bu kadın, Üstün’ün sözlerine inanmış olup, inançla derhal doğruldu. Bu kadın kendisinin doğrultulmuş olduğunu görünce, sesini yükseltti ve Tanrı’yı yüceltti.

167:3.2 (1836.1) Her ne kadar, kambur halinin onun umutsuzluk içindeki aklının bir sonucu olduğu biçimde, bu kişinin sıkıntısı tamamiyle zihinsel olsa da, insanlar İsa’nın gerçek bir fiziksel bozukluğu düzelmiş olduğunu düşündüler. Philadelphia’daki sinagog cemiyeti İsa’nın öğretisine karşı dostane olsa da, bu sinagogun baş yöneticisi dostane olmayan bir Ferisi’idi. Ve, İsa’nın bir fiziksel bozukluğu iyileştirmiş oluşuna dair cemiyetin fikrini paylaşmış ve Şabat günü İsa’nın bu türden bir şeyi yapmaya cüret edişi karşısında sinirlenmiş halde, ayine katılanların karşısında ayağa kalıp, şunu söylemişti: “İnsanların yapmaları gereken her şeyi gerçekleştireceği altı gün bulunmuyor mu? Bu çalışma günleri gelsin, iyileştirilme yapılsın, ancak Şabat günü değil.”

167:3.3 (1836.2) Dostane olmayan idareci bu şekilde konuştuğunda, İsa konuşma kürsüsüne geri dönüp, şunu söylemişti: “Neden iki yüzlülükte bulunmak gerekiyor ki? Her biriniz Şabat gününde büyük baş hayvanınızı tutulduğu yer olan ahırdan çıkarıp, sulamaya götürmüyor musunuz? Eğer böyle bir hizmete Şabat günü izin veriliyorsa, on sekiz yıl kötülük altında eğilmiş olan İbrahim bir kızı, bu kadın, tutsaklığından kurtarılmaya ve özgürlük ve yaşamın sularından beslenmeye götürülmemeli midir, bu Şabat günü de mi?” Ve, kadın Tanrı’yı yüceltmeye devam etmeyi sürdürdükçe, İsa’yı eleştirilen utanmış olup, ayin katılanları bu kadının iyileşmiş oluşu karşısında derin neşe duydular.

167:3.4 (1836.3) Bu Şabat günü İsa’yı herkes karşısında eleştirmesinin bir sonucu olarak sinagogun baş yöneticisi görevinden alınmış olup, İsa’nın bir takipçisi onun yerine getirilmişti.

167:3.5 (1836.4) İsa sıklıkla gerçekleşen bir biçimde, yılgınlık tutumlarından, akıllarındaki ümitsizlik hislerinden ve korkuya olan köleliklerinden bu korku kurbanları kurtarmıştı. Ancak, insanlar tüm bu sıkıntılarının ya fiziksel bozukluklardan yâda kötülük ruhaniyetlerinin ruhlara girmesinden dolayı gerçekleşmiş olduğunu düşünmüştü.

167:3.6 (1836.5) İsa sinagogdaki öğretisini bir kez daha Pazar günü gerçekleştirmişti; ve, birçok kişi o gün öğle vakti, şehrin güneyinde akmakta olan nehirde Abner tarafından vaftiz edilmişti. Ertesi sabah, Kudüs yakındaki, Bethani’de bulunan arkadaşlarından İsa’ya acil bir iletiyi getirmiş olan, Davud’un ileticilerinden bir tanesinin varışı olmasaydı, İsa ve on havari Pella kampına olan geri dönüşlerine başlayacaklardı.

4. Bethani’den Gelen İleti

167:4.1 (1836.6) Pazar akşamı, Şubat’ın 26’sı, oldukça geç bir saate bir ulak, şunu söylemiş olan, Marta ve Meryem’den bir iletiyi getiren bir biçimde, Bethani’den Philadelphia’ya ulaşmıştı: “Koruyucu, senin derinden sevmiş olduğun kişi çok hasta.” Bu ileti İsa’ya akşam konuşmasının sonunda ulaşmış olup, İsa bu anda gece için havarilerine iyi geceler dilemekteydi. İlk başta İsa hiçbir cevapta bulunmamıştı. Orada, kendisinin dışında ve onun ötesinde bulunan bir konumdaki kişiyle bir iletişim içinde olduğu göründüğü bir vakit olarak, tuhaf ara hallerinden bir tanesi yaşanmıştı. Ve, bunun ardından, yukarı doğru bakar bir halde, o ileticiye, şunu söyleyen bir biçimde, havarilerin duyabildiği halde şöyle hitap etmişti: “Bu hastalık gerçekten de ölüme varmamaktadır. Onun, Tanrı’ya hak ettiği ihtişamı sunmak ve Evlat’ı yüceltmek için kullanılabileceğinden kuşku duymayın.”

167:4.2 (1837.1) İsa, Marta, Meryem ve onların kardeşleri olan Lazarus’tan fazlasıyla hoşnuttu; o kendilerini çok güçlü bir şefkat ile derinden sevmekteydi. Onun ilk ve insani olan düşüncesi, onların derhal yardımlarına koşmaktı ancak, onun bileşik haldeki aklına başka bir düşünce gelmişti. O öncesinde, Kudüs’te bulunan Musevi önderlerin krallığı bir zaman zarfında kabul edeceklerine dair umudu neredeyse tamamen bırakmış haldeydi; ancak, o hala kendi insanlarını derinden sevmekteydi; ve, orada bu aşamada aklına, aracılığı ile Kudüs kâtipleri ve Ferisilerin kendi öğretilerini kabul etmek için bir tane daha imkâna sahip olabilecekleri bir plan fikri gelmişti; ve, İsa, eğer Babası bu iradeye sahip ise, Kudüs’teki bu son başvurunun onun tüm yeryüzü süreci içindeki en derin ve en hayretler verici emeği olmasına karar vermişti. Museviler, mucizeleri gerçekleştiren bir kurtarıcı düşüncesine sarılmaktaydılar. Ve, her ne kadar o maddi harikaları gerçekleştirmeyi veya siyasi gücün zamansal dışavurumlarını uygulamayı sırf insanları hoşnut kılmak için kabul etmeyi reddetmiş olsa da, o bu aşmada kesin bir biçimde, sahip olduğu bu zamana kadar yaşam ve ölüm üzerine gösterilmemiş olan gücün dışavurumu için Baba’nın iznini istemişti.

167:4.3 (1837.2) Museviler, ölümün gerçekleştiği gün kefeni toprağa verme alışkanlığındaydılar; bu, bu türden sıcak bir iklimde gerekli bir uygulamaydı. Onların, aslında yalnızca koma halinde bulunan bir kişiyi tabuta koyup, bu kişinin de ikinci veya üçüncü gün tabuttan çıkması sıklıkla yaşanmıştı. Ancak, her ne kadar ruhaniyet ve ruhun iki veya üç gün boyunca beden yakınında vakit geçirmiş oluşu, ancak bunu hiçbir zaman üçüncü gün sonrası gerçekleştirmeyişi Musevilerin inancıydı gerçekte bozulma dördüncü gün oldukça ilerlemekte olup, bu türden bir vakit geçtikten sonra hiç kimse tabuttan geri dönmemekteydi. Ve, bu nedenlerden dolayı, İsa Bethani için ayrılmaya hazırlanmadan önce, Philadelphia’da iki bütün gün vakit geçirmeye devam etmişti.

167:4.4 (1837.3) Bunun uyarınca, Çarşamba günü sabahı erkenden o havarilerine şunu söyledi: “Bir an önce Yudea’ya tekrar gitmek için hazırlanalım.” Ve, havariler Üstün’ün bunu söylediğini duyduğunda, birbirlerine danışmak için bir süreliğine kendi aralarına çekildiler. Yakub konuşmanın idaresini üstlenmiş olup, onlar hep birlikte İsa’nın Yudea’ya tekrar gitmesine izin vermenin yalnızca budalalık olacağına karar vermiş olup, tek bir vücut içerisinde geri gelip, bunu böylece ona söylediler. Yakub: “Üstün, sen yalnızca birkaç hafta önce Kudüs’teydin, ve önderler senin ölümünü amaçlarken, insanlar seni taşlamayı istediler. O zaman sen bu kişilere gerçeği almak için imkânlarını sundun, ve bizler senin tekrar Yudea’ya geri gitmene izin vermeyeceğiz.”

167:4.5 (1837.4) Bunun sonrasında, İsa: “Ancak, herhangi bir işi güvenle gerçekleştirmek için günde on iki saatin bulunduğunu anlamıyor musunuz? Eğer bir kişi gün içinde yürürse, gecedekine kıyasla daha az sendeleyecektir. Eğer bir kişi gece yürürse, ışık olmadığı için sendelemeye elverişli halde bulunacaktır. Benim günlerim sürene kadar, Yudea’ya girmekten korkmuyorum. Ben bu Museviler için bir kudretli emekte daha bulunacağım; ben onlara inanmak için bir şans daha vereceğim, her ne kadar onların anladığı biçimde olsa da — dışa dönük ihtişam içinde ve Baba’nın gücünün ve Evlat’ın derin sevgisinin görünür dışavurumu halinde. Bunun yanı sıra, arkadaşımız Lazarus’un uykuya dalmış olduğunu görmüyor musunuz, ben onu bu uykudan uyandırmak istiyorum!”

167:4.6 (1837.5) Bunun ardından, havarilerden bir tanesi şunu söyledi: “Üstün, eğer Lazarus uykuya dalmışsa, o oldukça kesin bir biçimde eski haline dönecektir.” Bu zamanlarda Museviler’in ölümden bir uyku biçiminde bahsetmeleri adetti; ancak, havariler İsa’nın, Lazarus’un bu dünyadan ayrılmış oluşunu kastettiğini anlamamışları o bu aşamada yalın bir biçimde: “Lazarus öldü. Ve, ben sizin adınıza mutluyum; her ne kadar ben tek bir yerde olduğum için diğerleri bunun aracılığı ile kurtarılmayacak olsa da, şimdi bana inanmak için sizlerin yeni bir nedene sahip olacağınız için; ve, gözlemleyeceğiniz şeyle, hepiniz, sizlerden ayrılacağım ve Baba’ya gideceğim güne hazırlıkta tamamiyle güçlenmelisiniz.”

167:4.7 (1838.1) Onlar İsa’yı, Yudea’ya gitmekten kaçınması için ikna edemediklerinde, havarilerden bazıları kendisine eşlik etmeyi bile istememişti; Tomas, şunu söyleyen bir biçimde, akranlarına: “Bizler Üstüne korkularımızı söyledik, ancak o Bethani’ye gitmeye kararlı. Ben bunun onun sonu anlamına geleceğini kabul ediyorum; onlar kesin bir biçimde kendisini öldürecekler; ancak, eğer bu Üstün’ün tercihi ise, ona cesur kişiler olarak karşılık verelim; kendisi ile birlikte ölebilmek için bizler de o yoldan gidelim.” Ve, bu her zaman böyle olmuştu; bilinçli ve kararlı cesaret gerektiren hususlarda Tomas her zaman on iki havarinin bel kemiği olmuştu.

5. Bethani’ye olan Yollarında

167:5.1 (1838.2) Yudea yolunda İsa, arkadaşları ve düşmanlarından oluşan neredeyse elli kişilik bir kafile tarafından takip edilmişti. Öğlen yemek vakti, Çarşamba günü, o havarilerine ve takip edenlerin bu topluluğuna “Kurtuluş Şartları” üzerine konuşmuş olup, Ferisi ve publikan (bir vergi toplayıcısı) hakkındaki şu hikâyeyi anlatmıştı. İsa: “Bunun ardından, Baba’nın kurtuluşu insanın çocuklarına verdiğini görürsünüz; ve, bu kurtuluş, kutsal aile içinde evlatlığı almak için inanca sahip olan herkes için karşılıksız bir hediyedir. Bu kurtuluşu kazanmak için insanın elleriyle yapabileceği hiçbir şey bulunmamaktadır. Kendini üstün görerek gerçekleştirilen şeyler Tanrı’nın iltimasını satın alamaz; ve, herkes önünde fazlasıyla dua etmek, kalp içinde yaşayan inancın yoksunluğunun yerine geçemez. İnsanlar dışa yönelik hizmetleri ile aldatabilir; ancak, Tanrı sizlerin ruhlarınızı görmektedir. Sizlere söylediğim şey, bir Ferisi ve diğeri ise publikan olarak mabede dua etmek için giden iki kişi tarafından oldukça iyi bir biçimde sergilenmektedir. Ferisi orada durup, kendi kendisine şöyle dua etti: ‘Ey Tanrı, ben sana benim diğer insanlar gibi, haraççılar, eğitimsizler, adil olmayanlar, evlilik dışı ilişkide bulunanlar ve hatta bu publikan gibi biri olmadığım için teşekkür ediyorum. Hafta iki kez oruç tutuyorum; kazandığım her şeyi sinagoguma vergi olarak veriyorum.’ Ancak, uzakta durur haldeki, publikan, öyle gözlerini gökyüzüne fazlaca kaldırmazdı, ancak, şunu söyleyerek, göğsüne vurmuştu, ‘Tanrı benim gibi bir günahkâra merhamet et.’ Ben sizlere Ferisi yerine publikanın eve Tanrı’nın onayını kabul etmiş olarak gitmiş olduğunu söylüyorum; zira, kendisini yücelten herkes alçak gönüllüğü tadacak, ancak kendisini alçaltan herkes yüceltilecektir.”

167:5.2 (1838.3) O gece, Eriha’da, dostane olmayan Ferisiler, akranlarının bir seferinde Celile’de gerçekleştirmiş olduğu gibi, onu evlilik ve boşanma hususlarına konuşmaya iten bir biçimde, Üstün’ün tuzağa getirmeyi amaçlamışlardı ancak, İsa mahirane bir biçimde, kendisini boşanmaya dair kanunları ile çatışmaya getirecek olan çabalarından kaçınmıştı. Publikan ve Ferisi iyi ve kötü dini gösterirken, onların boşanma uygulamaları, evlilik yasalarına dair Musevi kanunları ile bu Musasal boşanma yönergelerine dair Ferisilerin utanç dolu yorum genişliği arasındaki farkı göstermekteydi. Ferisiler kendilerini en alt düzeydeki ortak ölçüt ile yargılamaktaydı publikan kendisini en yüksek ideal ile feda etmeyi amaçlamaktaydı. Adanma, bir Ferisi için, kendini üstün gören eylemsizliğe gitmenin bir aracı ve sahte ruhsal güvencenin teminatıydı adanma, publikan için, ruhun — merhamet dolu bağışlamaya ait olan — inanç ile pişmanlık, itiraf ve kabul edilme ihtiyaçlarının tatmin edilmesi nihai amacını gerçekleştirmek için bir araçtı. Ferisi adaleti aramaktaydı publikan bağışlamayı bulmuştu. Evrenin kanunu şudur: İstediğinizi alacak, aradığınızı ettiğinizi bulacaksınız.

167:5.3 (1838.4) Her ne kadar İsa boşanmaya dair Ferisiler ile bir çekişmeye çekilmeyi reddetmişse de, kesin bir biçimde, evlilik hakkında en yüksek ideallerden meydana gelen olumlayıcı bir öğretiyi duyurmuştu. O evliliği, tüm insan ilişkileri içinde en ideal ve en yükseği olarak yüceltmişti. Benzer bir biçimde o; zayıf bir aşçı, kusurlu bir ev kadını gibi, veya kocanın daha alımlı görünen bir kadına âşık olmasından daha iyi bir nedene sahip olmaz halde, bu dönemlerde olabilecek en küçük nedenlerden olayı bir erkeğin eşini boşamasına izin veren, Kudüs Musevilerinin gevşek ve adaletsiz boşanma uygulamalarına güçlü bir biçimde karşı çıkışının ipucunu vermişti.

167:5.4 (1839.1) Ferisiler bu basit nedenlerle boşanmanın, özellikle Ferisiler olmak üzere, Musevi insanları için verilmiş özel bir uygulama olduğunu öğreten biçimde ileri bile gitmiş haldelerdi. Ve, böylece, İsa evlilik ve boşanmayı içeren duyurularda bulunmayı reddederken, oldukça sert bir biçimde evlilik ilişkilerinin bu utanç verici alayını kınamış ve onların kadınlara ve çocuklara olan adaletsizlerine işaret etmişti. O hiçbir zaman, kadın karşısında insana üstünlük veren bir boşanma uygulamasına izin vermemişti; Üstün yalnızca, kadınlara erkekler ile eş düzeyi veren öğretileri iyi gözle bakmıştı.

167:5.5 (1839.2) Her ne kadar İsa evlilik ve boşanmayı düzeyen yeni emirler sunmamış olsa da, o güçlü bir biçimde Museviler’den kendi öz yasaları ve daha yüksekte bulunan öğretileri uyarınca yaşamalarını istemişti. O sürekli olarak, bu toplumsal amaçlar doğrultusunda onların adetlerini geliştirmek çabasında yazılı Yazıtlar’a başvurmuştu. Evliliğin yüksek ve ideal kavramsallaşmalarını korurken, İsa mahir bir biçimde hem yazılı kanunları hem de fazlasıyla memnuniyet duydukları boşanma ayrıcalıkları tarafından görülmekte olan toplumsal uygulamaları hakkında soruda bulunanlar ile çatışmaktan kaçınmıştı.

167:5.6 (1839.3) Havariler için; Üstün’ün bilimsel, toplumsal, ekonomik ve siyasim sorunları içine alan olumlayıcı duyularda bulunmaya olan isteksizliğini anlamaları oldukça zordu. Onlar, onun yeryüzü görevinin tamamen ruhsal ve dini gerçeklerin açığa çıkarılışı ile ilgili olduğunu bütünüyle fark edemiyorlardı.

167:5.7 (1839.4) İsa’nın evlilik ve boşanma hakkında konuşmasından sonra, bu akşam ilerleyen saatlerde onun havarileri özel olarak kendisine birçok ilave soruda bulunmuştu; ve, onun bu sorulara olan cevapları havarilerin akıllarındaki birçok yanlış anlaşılmanın giderilmesini sağlamıştı. Bu konuşmanın sonunda İsa şunu söylemişti: “Evlilik onurlu nitelikte olup, tüm insanlar tarafından arzulanacaktır. İnsan Evladı’nın yeryüzü üzerindeki görevinin peşine yalnız olarak düşmüş olması, evliliğin arzulanır niteliğine dair hiçbir şeyi yansıtmamaktadır. Bu şekilde emek vermem Baba’nın iradesidir; ancak, bu aynı Baba, erkek ve kadının yaratılmasını emretmiştir; ve, erkek ve kadınların en yüksek hizmetlerini ve bunu izleyen neşelerini, yaratımları ile bu ebeveynlerin gökyüzünün ve yeryüzünün Yaratanları ile ortak-eşler haline geldiği, çocukların doğumu ve hazırlanışı için evi kurmada bulmaları kutsal iradedir. Ve, bu amaçla, bir kişi anne ve babasından ayrılmalı, eşine sıkıca bağlanmalı ve ikisi bir bütün haline gelmelidir.”

167:5.8 (1839.5) Ve, bu şekilde, İsa, havarilerinin akıllarından evlilik ile ilgili birçok endişeyi gidermiş olup, boşanmaya dair birçok yanlış anlaşılmayı temizlemişti; aynı zamanda o, bu toplumsal birlikteliğe dair ideallerini yükseltmek ve kadın ve çocuklara ve eve olan saygılarını arttırmak için fazlaca şeyi gerçekleştirmişti.

6. Küçük Çocukların Kutsanışı

167:6.1 (1839.6) O akşam, İsa’nın evliliğe ve çocukların kutsanmış niteliğine dair iletisi tüm Eriha’ya yayılmıştı öyle ki, bir sonraki sabah, İsa ve havarilerin ayrılmak için hazırlanışından uzunca bir süre önce, kahvaltı vaktinden bile önce düzinelerce anne, kollarında çocuklarını getiren ve onları ellerinde tutan bir biçimde, İsa’nın konaklamakta olduğu yere gelmiş ve İsa’nın küçük çocukları kutsanışını arzu etmişlerdi. Havariler çocuklarıyla birlikte annelerin bu toplanışını görmek için dışarı çıktıklarında, onları evlerine göndermeye çalışmışlardı ancak, bu kadınlar, Üstün çocuklarının başına ellerini uzatıp onları kutsamadıkça ayrılmayı reddetmişlerdi. Ve, havariler sesli bir biçimde bu kadınları uyardığında, kargaşayı duyan bir halde İsa, dışarı çıkmış olup, rahatsız olmuş bir biçimde şunu söyleyerek onları uyarmıştı: “Küçük çocukların bana gelmesini engellemeyin; onları yasaklamayın, zira cennetin krallığı onlarındır. Gerçekten de, gerçekten de, sizlere söylüyorum ki, Tanrı’nın krallığını bir çocuk gibi almayan kişi, ruhsal erişkinliğin bütüncül haline erişen bir biçimde büyümek için oraya neredeyse hiçbir biçimde giremez.”

167:6.2 (1840.1) Ve, Üstün havarilerine bu şekilde konuştuğunda, çocukların tümünü kabul etmiş olup, ellerini onların başlarına koyarken, annelerine cesaret ve ümit verici şeyleri söylemişti.

167:6.3 (1840.2) İsa sıklıkla havarilerine göksel malikânelerden bahsetmiş olup, onlara Tanrı’nın çocuklarının buralarda bu dünya üzerinde çocukların fiziksel bir biçimde büyümesi gibi ruhsal olarak büyümek zorunda olduklarını öğretmişti. Ve, kutsal olanın zaman zaman alışılageldik halde görünüşü gibi, bu gün bu çocuklar ve anneleri Nebadon’un izler haldeki uslarının Eriha çocuklarının bir evrenin Yaratanı ile oynamakta oluşunu gözlemlediklerinin farkına çok az vardılar.

167:6.4 (1840.3) Filistin’de kadının düzeyi, İsa’nın öğretisi tarafından fazlasıyla ilerlemişti; ve, eğer İsa’nın takipçileri onun kendilerine oldukça zorlu emeklerle öğretmiş olduğu şeylerden bu kadar ayrılmamış olsaydı, bu gelişme dünyanın tamamı boyunca şu an kendisini göstermiş halde olurdu.

167:6.5 (1840.4) Kutsal ibadetin alışkanlıkları içinde çocukların öncül dini hazırlanışı üzerine olan konuşmayla iniltili olarak, İsa’nın havarilerine, özellikle çocukları içeren bir biçimde, ibadet etme uyarımına götüren bir etki halinde güzelliğin büyük değerinin altını çizişi aynı zamanda Eriha’da gerçekleşmişti. Üstün, yaratımın sahip olduğu doğal çevre içinde Yaratan’a ibadet etmenin değerini bizzat ve örnek olarak öğretmişti. O, ağaçlar ve doğal dünyanın alt düzeydeki yaratılmışları arasında cennetsel Baba ile bir araya bir bütün haline gelmeyi tercih etmişti. O, Yaratan Evlatların yıldızsal âlemlerinin ilham verici görünüşü boyunca Baba hakkında düşünmeden derin sevk almıştı.

167:6.6 (1840.5) Doğa içindeki ibadet yerlerinde Tanrı’ya ibadet etmek mümkün olmadığında, insanlar evlerini, çekici yalınlığın ve sanatsal süslemelerin mabetleri halinde güzelliğin mekânı hale getirmek için ellerinden gelenin en iyisini yapmalılar ki, Tanrı ile olan ruhsal birlikteliğe ussal bir biçimde yaklaşmak için insanın en yüksek duyguları harekete geçebilsin. Gerçeklik, güzellik ve kutsallık, gerçek ibadet için güçlü ve verimli yardımcılardır. Ancak, ruhaniyet birlikteliği, yalnızca büyük ölçekteki süsler ve insanın detaylı ve gösterişli sanatının yansıtmakta olduğu haddinden fazla süslemeyle gerçekleştirilemez. Güzellik, en yalın ve doğaya benzer halde en dinidir. Küçük çocukların, güzellik çekiciliğinden bu kadar yoksun ve neşe ve ilham verici kutsallığın her türlü hatırlatıcısından bu kadar uzak olan soğuk ve ıssız odalarda kamu ibadetine dair kavramsallaşmalara olan ilk eğitimi almaları ne kadar da talihsizdir! Çocuk ibadetle doğayla baş başa olan mekânlarda tanıştırılmalı ve daha sonra ebeveynlerine, en azından bu çocuğun günlük hayatında kalmış olduğu ev kadar maddi bir biçimde ilgi çekici ve sanatsal olarak güzel olan kamunun dini toplanış evlerinde eşlik etmelidir.

7. Melekler Üzerine Konuşma

167:7.1 (1840.6) Onlar Eriha’dan Bethani’ye tepelere çıkarak seyahat ederlerken, Nathanyel yolun büyük bir kısmını İsa’nın yanı başında yürümüştü; ve, cennetin krallığı ile ilişkili olan onların çocuklar üzerine konuşması dolaylı bir biçimde meleklerin hizmetini içeren bir söyleşiye açılmıştı. Nathanyel nihai olarak Üstün’e şu soruyu sormuştu: “En yüksek din-adamının bir Sadduki olduğunu gören bir halde, ve Saddukilerin meleklere inanmadığını bilerek, bizler göksel hizmetkârlar hakkında insanlara ne öğretmeliyiz?” Bunun ardından, diğer şeylerden de bahseden bir biçimde, İsa şunu söylemişti:

167:7.2 (1841.1) “Meleksel birlikler, yaratılmış varlıkların ayrı bir düzeyidir; onlar fani yaratılmışların maddi düzeyinden tamamiyle farklı olup, evren uslarının ayrı bir topluluğu olarak faaliyet gösterirler. Melekler, Yazıtlar’da ‘Tanrı Evlatları’ olarak adlandırılan o topluluk değildir; ne de onlar, yukarıdaki malikâneler boyunca ilerleme sürecine girmiş ve bunu tamamlamış olan eskiden fani olan insanlara ait yüceltilmiş ruhaniyetlerdir. Melekler doğrudan bir yaratım olup, kendileri arasında doğumda bulunmamaktadırlar. Meleksel birlikler, insan ırkı ile yalnızca ruhsal bir ortak bağa sahiptirler. İnsan Cennet içindeki Baba’ya olan seyahatinde ilerlerken, meleklerin düzeyine bir aşamada benzemekte olan bir varlık düzeyini kat ederler; ancak, fani insan hiçbir zaman bir melek haline gelmemektedir.

167:7.3 (1841.2) “İnsanın olduğu gibi melekler hiçbir zaman ölmemektedir. Melekler; muhtemel bir biçimde, Lucifer aldanışında bazılarının gerçekleştirmiş olduğu gibi günaha katılır hale gelmedikçe, ölümsüz niteliktedirler. Melekler cennet içinde ruhaniyet hizmetçileridirler; ve, onlar ne her şeyi bilen ne de her şeye gücü yeten haldedirler. Ancak, sadık melekler gerçekten de saf ve kutsaldırlar.

167:7.4 (1841.3) “Ve, bir seferinde benim sizlere; eğer ruhsal gözleriniz kutsanırsa, gökyüzünü tüm çıplaklığıyla görüp, inen ve çıkan Tanrı’nın meleklerini gözleyebilirsiniz demiş olduğumu hatırlamıyor musunuz? Meleklerin vasıtasıyla bir dünya diğerleriyle iletişim halinde tutulabilir; zira, ben sizlere, bu ahırda bulunmayan başka koyunlara sahip olduğumu söylemedim mi? Ve, bu melekler, sizleri izleyen daha sonra da kalbinizdeki düşünceleri koşup Baba’ya söyleyip, beden içindeki eylemlerinizi bildiren ruhaniyet hafiyeleri değillerdir. Baba’nın, kendi öz ruhaniyeti sizler içinde yaşadığı müddetçe bu türden bir hizmete ihtiyacı bulunmamaktadır. Ancak, bu meleksel ruhaniyetler, cennetsel yaratımın bir kısmını evrenin diğer ve uzak kısımlarının eylemleri hakkında bilgili halde kılmak için faaliyet göstermektedirler. Ve, meleklerin çoğu, Baba’nın başında bulunduğu yönetimde ve Evlatların evrenlerinde faaliyet gösterirken, insan ırklarının hizmetine verilmişlerdir. Ben sizlere bu yüksek meleklerin birçoğunun hizmetkâr ruhaniyetler olduklarını öğrettiğimde, gerçekte ne değişmeceli bir dil ne de şairane bir ifade kullandım. Ve, tüm bunların hepsi, bu türden hususları anlamada yaşadığınız zorluktan bağımsız olarak, gerçek niteliktedir.

167:7.5 (1841.4) “Bu meleklerin çoğu insanları kurtarma emekleri içindedirler; zira, ben sizlere, bir ruh günahı bırakmayı tercih ettiği ve Tanrı’yı aramaya başladığı zaman ortaya çıkan meleksel neşeden bahsetmedim mi? Ben sizlere; tövbe eden bir günahkâr üzerine gökteki meleklerin mevcudiyetinde ortaya çıkan neşeden bile bahsetmiş olup, böylece, fani insanın ruhsal refahı ve kutsal ilerleyişi ile benzer bir biçimde ilgili halde bulunan göksel varlıkların başka ve daha yüksek düzeyde bulunan üyelerin mevcudiyetini belirtmiştim.

167:7.6 (1841.5) “Aynı zamanda bu melekler, aracılığı ile insan ruhaniyetinin bedenin tapınaklarından salındığı ve onun ruhunun cennet içindeki malikânelerine eşlik edildiği araçlar ile fazlasıyla ilişkilidir. Melekler, bedenin ölümü ile ruhaniyet mekânlarda yeni yaşam arasındaki aşina olunmayan ve ne zaman tamamlanacağı bilinmez süreç boyunca, insan ruhunun kesin ve cennetsel rehberleridir.”

167:7.7 (1841.6) Ve, İsa Nathanyel ile meleklerin hizmeti hakkında daha fazla konuşmak istiyordu ancak onun konuşması, doğudaki tepelerden kendisini iner halde gören arkadaşları tarafından Üstün’ün Bethani’ye yaklaşmakta olduğu bilgilendirilmiş halde bulunan, Marta’nın yaklaşması üzerine yarıda kesilmişti. Ve, Marta bu aşamada kendisini karşılamaya koşmaktaydı.

Foundation Info

Yazıcı uyumluYazıcı uyumlu

Urantia Foundation, 533 W. Diversey Parkway, Chicago, IL 60614, USA
Tel: +1-773-525-3319; Fax: +1-773-525-7739
© Urantia Foundation. All rights reserved