168. Makale - Lazarus’un Dirilişi

   
   Paragraph Numbers: On | Off
Yazıcı uyumluYazıcı uyumlu

Urantia’nın Kitabı

168. Makale

Lazarus’un Dirilişi

168:0.1 (1842.1) MARTA, İsa Bethani yakınındaki tepe eteğine geldiğinde, onunla buluşmak için yola çıkışı öğleden biraz sonra gerçekleşmişti. Kardeşi, Lazarus, üç günden beri ölü hale bulunup, Pazar günü öğleden sonrası bahçenin en uç kısmında kişisel tabutlarında toprağa verilmişti. Tabutun başındaki mezar taşı buraya, bu, Perşembe günü sabahı dikilmişti.

168:0.2 (1842.2) Marta ve Meryem Lazarus’un hastalığı ile ilgili İsa’ya haber gönderdiklerinde, Üstün’ün bir şeyler yapacak oluşundan eminlerdi. Onlar, kardeşlerinin umutsuz bir biçimde hasta olduğunu bilmekteydiler; ve, her ne kadar onlar, İsa’nın öğretim ve duyuruş emeklerini sırf kendilerine yardıma gelmek için bırakacağını umut etmeye neredeyse hiçbir şekilde cüret etmemişlerse de, onun bulunduğu yerden sadece iyileştirici kelimeleri söyleyeceğini ve Lazarus’un böylece doğrudan sağlığına tekrar kavuşacağı biçiminde, onun hastalığı iyileştirme gücüne inanmaktaydılar. Ve, Lazarus, iletici Philadelphia için Bethani’den ayrıldıktan birkaç saat sonra yaşamını yitirdiği için, onlar bu ölümün, Üstün’ün kardeşlerinin hastalığını çok geç öğrenmesi, o öğrendiğinde Lazarus’un birkaç saattir ölü halde bulunması, nedeniyle gerçekleşmiş olduğunu düşünmüşlerdi.

168:0.3 (1842.3) Ancak, onlar, inanan arkadaşlarının tümüyle birlikte, Bethani’ye ulaştığında ulağın Salı öğle öncesi getirmiş olduğu cevap iletisi karşısında fazlasıyla şaşkınlık içine düşmüşlerdi. Ulak, İsa’nın şunu söylemiş olduğunu duyuşunda ısrar etmişti: “... bu hastalık gerçekten de ölümle son bulmayacak.” Ne de onlar, neden İsa’nın kendilerine hiçbir haber göndermemiş ve başka bir yardımı sunmamış oluşunu anlayabilmişlerdi.

168:0.4 (1842.4) Yakında bulunan yerleşkelerden birçok arkadaş ve Kudüs’te yaşayan diğerleri, keder içindeki kız kardeşleri teselli etmek için buraya gelmişti. Lazarus ve onun kız kardeşleri, küçük Bethani köyünün önde gelen sakinlerinden biri olmuş bulunan, varlıklı ve onurlu bir Musevi’nin çocuklarıydı. Ve, her ne kadar onların üçü de uzunca bir süredir İsa’nın kararlı takipçileri olmuş bulunsalar da onlar, kendilerini tanıyan herkes tarafından fazlasıyla saygı duyulmaktaydılar. Onlar, bu yerleşke çevresinde geniş üzüm bahçeleri ve zeytin ağaçlıkları miras almış olup, onların varlıklı halde bulunuşu, kendilerine ait arazilerinde özel bir mezarlığı inşa etmeyi karşılamaları tarafından ilave biçimde sergilenmişti. Onların ebeveynlerinin ikisi de bu mezarlıkta toprağa verilmişti.

168:0.5 (1842.5) Meryem İsa’nın gelecek oluşu düşüncesini bırakmış olup, kendi yasına çekilmişti; ancak, Marta, tabutun önündeki mezar taşını yerleştirdikleri ve mezarı tamamladıkları tam da bu sabaha kadar İsa’nın gelecek oluşu umuduna sımsıkı sarılmıştı. Böyle bir anda bile o komşunun bir ufaklığına, tepenin eteğinden Bethani’nin doğusuna uzanan Eriha yolu inişini gözetlemesini salık vermişti; ve, İsa ve onun arkadaşlarının yaklaşmakta oluşuna dair Marta’ya haberleri getiren kişi bu ufaklık olmuştu.

168:0.6 (1842.6) Marta İsa ile karşılaştığında, o İsa’nın ayaklarına, şunu haykıran bir biçimde, kapanmıştı: “Üstün, eğer sen burada olsaydın, kardeşim ölmeyecekti!” Birçok korku Marta’nın aklından geçmekteydi ancak o hiçbir şüpheye yer vermemişti; ne de o, Lazarus’un ölümüne dair Üstün’ün davranışını eleştirmeye veya onu sorgulamaya girişmişti. Marta bunu söylediğinde, İsa eğilip, ayaklarına kapanmış olan Marya’yı kaldırıp, şunu söyledi: “Sadece inan, Marta; kardeşin tekrar dirilecek.” Bunun ardından Marta: “Biliyorum, o son günde yeniden dirilecek; ve, bu anda bile ben, sen Tanrı’dan neyi isteyecek olursan, Babamızın sana onu verecek oluşuna inanıyorum.”

168:0.7 (1843.1) Bunun ardından, Marta’nın gözlerine doğrudan bakan bir biçimde, İsa şunu söyledi: “Ben yeniden dirilişin ve yaşamın kendisiyim; bana inanan kişi, her ne kadar ölse de, yine de yaşayacaktır. Gerçekte, yaşayan ve bana inanan hiçbir kimse gerçekte hiçbir zaman ölmeyecektir. Marta, buna inanıyor musun?” Ve, Marta Üstün’ün sorusuna: “Evet, uzunca bir süredir ben senin, bu dünyaya gelmek zorunda bulunan, yaşayan Tanrı’nın oğlu halinde Kurtarıcı olduğuna inanmaktayım.”

168:0.8 (1843.2) İsa’nın Meryem’i sormasıyla, Marta derhal eve gidip, kız kardeşine fısıldayan bir biçimde, şunu söylemişti: “Üstün burada ve seni sordu.” Ve, Meryem bunu duyduğunda, hızlıca kalkıp, Marta’nın kendisiyle ilk kez karşılaşmış olduğu yer olan, evin biraz ötesindeki yerde hala vakit geçirir halde, İsa ile buluşmaya koştu. Kendisini teselli etmeyi amaçlar haldeki, Meryem ile birlikte olan arkadaşlar, onun hızlıca ayağa kalkıp dışarı çıkışını gördüklerinde, mezarlığa gidip ağlayacağını varsayarak, kendisini takip etmişti.

168:0.9 (1843.3) Burada hazır halde bulunanların çoğu İsa’nın çetin düşmanlarıydı. Bu nedenle Marta kendisiyle yalnız halde buluşmak için çıkmış olup, İsa’nın kendisini sormuş oluşunu Meryem’e gizlice bilgilendirmişti. Marta, bir yandan İsa’yı görmeye can atarken, onun Kudüs düşmanlarından oluşan geniş bir kalabalık ortasına aniden gelmesiyle ortaya çıkacak her türlü tatsızlıktan kaçınmayı arzulamıştı. Meryem İsa’yı karşılarken, arkadaşları ile birlikte evde kalmayı sürdürüşü Marta’nın amacıydı ancak, bunda o başarısız olmuştu, zira arkadaşlarının tümü Meryem’i takip etmiş olup, kendilerini beklenmedik bir biçimde Üstün’ün karşısında bulmuşlardı.

168:0.10 (1843.4) Marta Meryem’i İsa’ya götürmüştü; ve, Meryem İsa’yı gördüğünde, şunu haykıran bir biçimde, ayaklarına kapanmıştı: “Bir burada olsaydın, kardeşim ölmeyecekti!” Ve, İsa, onların tümünün Lazarus’un ölümü karşısında yas tutmuş olduklarını gördüğünde, ruhu güçlü merhamet duygusuyla dolmuştu.

168:0.11 (1843.5) Yas içindekiler Meryem’in İsa’yı karşılamaya gitmiş olduğunu gördüklerinde, onlar biraz geri dururlarken, Marta ve Meryem Üstün ile konuşmuş olup, onun tesellisini ve Baba’ya olan güçlü inancı sürdürme ve kutsal iradeye tamamiyle adanma isteğini almışlardı.

168:0.12 (1843.6) İsa’nın insan aklı, Lazarus’a ve yakınlarını kaybetmiş haldeki kız kardeşlere duyduğu derin sevgi ile inanmayan ve katilane arzuları taşıyan bu Musevilerin bazıları tarafından dışa dönük bir biçimde sergilenen şefkate beslediği olumsuz düşüncesi ve eleştirilen bakışı arasındaki büyük fark fazlasıyla karşısında etkilenmişti. İsa, kalplerinde bu denli sahte kederin ve kendisine karşı fazlaca güçlü düşmanlığın bulunması nedeniyle, kendilerini arkadaş olarak adlandırmakta olan bu kişilerin bazıları tarafından sergilenen zoraki ve dışa dönük yasa rahatsız olmuş halde itiraz etmişti. Buna rağmen, bu Musevilerden bazıları yaslarında içtendi; zira, onlar ailenin gerçek arkadaşlarıydı.

1. Lazarus’un Kabrinde

168:1.1 (1843.7) İsa, Marta ve Meryem’i teselli etmede birkaç dakika harcadıktan sonra, yas içindekileri dışlayarak, onlara şu soruyu sordu: “Onu nereye gömdünüz?” Bunun ardından Marta “Gel ve gör” dedi. Ve, Üstün yas içindeki iki kardeşi sessizce takip ederken, gözlerinden yaşlar boşandı. Arkalarından gelmekte olan dostane Museviler İsa’nın gözyaşlarını gördüğünde, içlerinden biri şunu söyledi: “Bakın, o Lazarus’u ne kadar da derinden seviyormuş. Gözleri görmeyenin gözünü açmış olan kişi, bu adamı ölümün elinden kurtaramaz mıydı?” Tam da bu zaman zarfında onlar, bahçe arsasının en ucunda yaklaşık bir metre uzunluğunda dikili olan kaya resifindeki, doğal yollarla oluşmuş küçük bir mağara, veya diğer bir değişle oyuk olan, aile kabrinin karşısında durmaktaydılar.

168:1.2 (1844.1) İsa’nın neden ağlamış olduğunu insan akıllarına açıklamak zordur. Her ne kadar bizler, insan duyguları ile kutsal düşüncelerin bileşik doğasına dair kayda erişim halinde bulunsak da, Kişileşmiş Düzenleyici’nin aklındaki bu duygusal dışavurumların gerçek nedenine dair tamamiyle kesin olan bilgiye sahip değiliz. Bizler, şunlar gibi, bu zaman zarfında onun aklından geçmekte olan belirli bir sayıdaki düşünce ve hisler nedeniyle ağlamış olduğuna inanma eğilimindeyiz:

168:1.3 (1844.2) 1. O, Marta ve Meryem ile samimi ve kederli bir duygudaşlık hissetmişti; o, kardeşlerini kaybetmiş olan bu kız kardeşler için gerçek ve derin bir insan şefkati duymuştu.

168:1.4 (1844.3) 2. O, bazıları içten bazıları ise yalnızca rol yapan, yas içindekilerin bir kalabalığı karşısında rahatsız olmuştu. O her zaman, yasın bu dışa dönük sergilenişlerine karşı durmuştu. O, kız kardeşlerin ağabeylerini derinden sevmekte ve onların inananların kurtuluşuna inanmakta olduklarını bilmekteydi. Bu karşıt duygular muhtemel bir biçimde, kabre yaklaşırken İsa’nın neden gözyaşlarına boğulmuş olduğunu açıklamaktadır.

168:1.5 (1844.4) 3. O gerçekten, Lazarus’u fani yaşama geri getirmede çekinceye sahip olmuştu. Kız kardeşleri Lazarus’un mevcudiyetine gerçekten de ihtiyaç duymaktaydı ancak, İsa, İnsan Evladı’nın kutsal gücünün dışavurumlarının tümü içinde en büyüğüne tabi oluşunun bir sonucu olarak, Lazarus’un acı idamı deneyimleme sürecinden geçecek oluşunu oldukça iyi bilen bir biçimde, arkadaşını geri çağırma karşısında pişmanlık duyguları içerisindeydi.

168:1.6 (1844.5) Ve, tam da bu aşamada bizler, ilgi çekici ve eğitici bir gerçeği anlatabiliriz: Her ne kadar bu olay görünürde, insanın deneyimleri bakımından tamamiyle doğal ve olağan bir yaşanmışlık halinde gerçekleşmiş olsa da, birtakım oldukça ilgi çekici yan detaylara sahiptir. İletici, Lazarus’un hastalığın bildiren bir biçimde, İsa’ya Pazar günü gelmiş olsa da, ve, İsa, “ölümle sonuçlanmayacak” haberini cevap olarak göndermiş olsa da, Bethani’ye bizzat çıkmış olup, “Onu nereye defnettiniz?” sorusunu bile sormuştu. Her ne kadar tüm bunların hepsi Üstün’ün bu yaşamın olağan akış biçimiyle ve insan aklının sınırlı bilgisi uyarınca hareket ettiğini işaret eden bir gösterişe sahip olsa da, evren kayıtları İsa’nın Kişisel Düzenleyicisinin, Lazarus’un ölümünün ardından onun Düşünce Düzenleyicisi’nin ikinci bir emre kadar gezegende kalması yönergesinde bulunduğunu, ve bu yönergenin Lazarus’un son nefesini alışından yalnızca on beş dakika önce gerçekleştirilişini açığa çıkarmaktadır.

168:1.7 (1844.6) İsa’nın kutsal aklı, Lazarus’un ölümünden bile önce, onun kendisini ölümden diriltecek oluşunu biliyor muydu? Bizler bunun cevabını bilmiyoruz. Ancak, bizler yalnızca, böylece kayıtlara geçirmiş olduğumuz şeyi bilmekteyiz.

168:1.8 (1844.7) İsa’nın düşmanlarının çoğu, onun şefkat dışavurumunu küçük görme eğilimi göstermişti; ve, onlar kendileri aralarında: “Eğer bu kişi hakkında bu kadar düşünüyorduysa, neden Bethani’ye gelmeden önce bu kadar oyalandı? Eğer o başkalarının duyurmuş olduğu kişiyse, neden sevgili arkadaşını kurtarmadı? Eğer derinden sevdiği kişiyi kurtaramıyorsa, Celile’deki yabancıları iyileştirmenin ne anlamı olabilir ki?” Ve, diğer birçok biçimde onlar İsa’nın öğretilerini ve emeklerini alaycılıkla karşılamış olup, onları hafife almışlardı.

168:1.9 (1844.8) Ve, böylece, bu Perşembe öğleden sonrası, yaklaşık olarak iki buçuk suları, beden içindeki vücutlaşımı süresince kutsal gücün en büyük dışavurumu olarak, Nebadonlu Mikâil’in yeryüzü hizmeti ile ilişkili tüm emekler içinde en büyüğünün yerine getirilişi için bu küçük Bethani yerleşkesinde her şey hazırlanmıştı bu en büyük olanıydı, zira İsa’nın kendi yeniden dirilişi, maddi yaşamın bağlarından tamamiyle kurtulmasından sonra gerçekleşmişti.

168:1.10 (1845.1) Lazarus’un kabri önünde bir araya gelmiş olan küçük topluluk; İsa’nın Kişileşmiş Düzenleyicisi’nin yönergesiyle, çok sevgili Egemenleri’nin emrini yerine getirme beklentisi içinde can atar ve hazır halde bulunarak, Cebrail’in önderliği altında bir araya gelmiş ve bu aşamada bekler haldeki göksel varlıkların her bir düzeyine ait unsurdan oluşan geniş bir izdihamını ne de az fark etmişlerdi.

168:1.11 (1845.2) İsa, “Mezar taşını kaldırın” biçimindeki emir sözlerini söylediğinde, bir araya gelmiş haldeki göksel birlikler, fani beden sureti içinde Lazarus’un yeniden diriliş sahnesini sergilemeye başlamaya hazır hale geldiler. Bu türden bir yeniden diriliş türü, fani yaratılmışların morontia biçiminde yeniden dirilişinin olağan yönteminin çok ötesine geçen uygulama zorluklarına sahip olup, daha fazla göksel kişileri ve evren kaynaklarının daha büyük bir uygulanışını gerektirmektedir.

168:1.12 (1845.3) Marta ve Meryem, kabir başındaki taşın kaldırılmasını emreden İsa’nın emrini duyduklarında, içleri karşıt duygularla dolmuşlardı. Meryem İsa’nın ölümden dirilmesini umut etmişti; ancak, Marta, bir ölçüde kardeşinin inancını paylaşsa da, Lazarus’un İsa’nın, havarilerin ve kendi arkadaşlarının karşısına çıkabilecek bir görünüm içinde bulunmayacağı korkusu karşısında daha fazla etkilenmişti. Marta şunu söylemişti: “Mezar taşını kaldırmak zorunda mıyız? Kardeşim bugün itibariyle burada dört gündür ölü halde bulunmaktadır; bu nedenle bedeninin bozuluşu çoktan başlamıştır.” Marta aynı zamanda bunu, Üstün’ün neden taşın kaldırılmasını istemekte olduğunu tam olarak bilmemesi nedeniyle söylemişti; o, muhtemelen Üstün’ün, Lazarus’a son bir kez daha bakma arzusu duyduğunu düşünmüştü. O, tutumunda kararlı ve ısrarcı değildi. Onlar taşı kaldırmada çekince gösterdiklerinde, İsa şunu söylemişti: “Ben size daha en başından bu hastalığın ölümle sonuçlanmayacağını söylemedim mi? Ben sözümü yerine getirmek için gelmedim mi? Ve, ben sizlere geldikten sonra, eğer yalnızca inanacak olursanız, Tanrı’nın ihtişamını görecek oluşunuzu söylemedim mi? Öyleyse neden kuşku duymaktasınız? İnana ve itaat edene kadar daha ne kadar süre geçecek?”

168:1.13 (1845.4) İsa konuşmasını bitirdiğinde, havarileri, istekli komşuların desteği ile birlikte, taşa el atmış olup, onu kabrin başından almışlardı.

168:1.14 (1845.5) Ölüm meleğinin kılıcı dehşetinin üçüncü günün sonunda kendisini göstermeye başladığı, bu nedenle dördüncü gün onun bütüncül etkisinin göründüğü Museviler’in ortak inanışıydı. Onlar, insan ruhunun üçüncü günün sonuna kadar tabutta biraz daha fazla oyalanabileceği düşüncesine imkân vermekteydiler; ancak, onlar kesin bir biçimde, bu türden bir ruhun, dördüncü gün doğmadan önce göçmüş ruhaniyetlerin yerleşkesine hâlihazırda gitmiş oluşuna inanmışlardı.

168:1.15 (1845.6) Ölüye ve ölünün ruhaniyetlerinin göçüşüne dair bu inanışlar ve düşünceler, Lazarus’un kabrinde bu anda mevcut halde bulunmuş olanların tümünün ve neyin gerçekleşmiş olduğunu daha sonra duymuş olacakların hepsinin akıllarında onları, bunun, kendisini “yeniden diriliş ve yaşam” olarak duyurmuş olan birinin kişisel eylemi tarafından ölünün yeniden dirilişinin tamamiyle gerçek bir vakası oluşuna ikna etmeyi sağlamıştı.

2. Lazarus’un Dirilişi

168:2.1 (1845.7) Yaklaşık olarak kırk beş faniden meydana gelmiş bu kafile kabrin önünde dururken, onlar az da olsa, defnedilen mağaranın sağ altında bulunan küçük oyuğunda yatar haldeki, keten sargılarla sarmalanmış Lazarus’un bedenini görebilmekteydi. Her ne kadar bu yeryüzü yaratılmışları burada neredeyse nefes bile alınmayan sessizlik içerisinde beklerken, göksel varlıkların çok geniş bir birliği, önderleri olan Cebrail tarafından verildiğinde, hareket etme işaretine cevap verebilmek için yerlerine geçmeye çalışmaktaydılar.

168:2.2 (1846.1) İsa bakışlarını kaldırmış olup, şunu söylemişti: “Baba, benim arzumu duymuş ve isteğimi yerine getirmiş olduğum için sana teşekkür etmekteyim. Ben senin her zaman beni duymakta olduğunu biliyorum; ancak, burada benim birlikte durmakta olanlar nedeniyle, seninle bu şekilde konuşuyorum; senin beni bu dünyaya göndermiş olduğuna inanabilmeleri ve birazdan bizlerin gerçekleştirecek olduğu şeyde senin benimle birlikte emek verdiğini bilebilmeleri için.” Ve, İsa bu şekilde duasını bitirdiğinde, güçlü bir biçimde, “Lazarus, gel” şeklinde bağırdı.

168:2.3 (1846.2) Her ne kadar bu insan gözlemcileri hareketsiz kalmayı sürdürseler de, çok büyük göksel birlik, Yaratan’ın sözüne olan itaatte bir elden hareket içindeydi. Yeryüzü zamanına göre yalnızca on iki saniyede, Lazarus’un o ana kadar hareketsiz olan bedeni hareket etmeye başlamış olup, yakın bir süre içinde bulunduğu taş rafın ucunda oturur hale gelmeye başladı. Onun bedeni büyük elbiselerle sarılmış olup, yüzü bir mendil ile çevrelenmişti. Ve, Lazarus onların karşılarında — canlı halde — dururken, İsa, “Kendisini serbest bırakın, hareket etmesine izin verin” dedi.”

168:2.4 (1846.3) Havariler dışında, herkes, Marta ve Meryem ile birlikte, eve kaçmışlardı. Onların yüzleri korkudan bembeyaz kesilmiş olup, büyük şaşkınlık etkisine girmişlerdi. Bazıları burada kalmayı sürdürmüş olsa da, birçokları evlerine koşuşmuşlardı.

168:2.5 (1846.4) Lazarus İsa’yı ve havarileri selamlamış olup, sarınmış olduğu büyük kıyafetlerin ve neden bahçede uyanmış olduğunun anlamını sormuştu. İsa ve havariler bir yana çekilirken, Marta Lazarus’a ölümünden, toprağa verilişinden ve yeniden dirilişinden bahsetmişti. Marta kendisine, her ne kadar ölüm uykusunda bulunuşundan beri zamana dair hiçbir bilince sahip olmasa da, Pazar günü ölmüş olduğunu ve şimdi Perşembe günü tekrar yaşama döndürülmüş bulunduğunu açıklamak zorunda kalmıştı.

168:2.6 (1846.5) Lazarus kabirden çıktığında, bu aşamada bu yerel evrende kendi düzeyinin başı halde bulunan, İsa’nın Kişileşmiş Düzenleyicisi; bu anda bekler haldeki, Lazarus’un eski Düzenleyicisi’ne, diriltilmiş kişinin aklında ve ruhunda ikamet etmeye devam etme emrini vermişti.

168:2.7 (1846.6) Bunun ardından Lazarus İsa’ya gitmiş olup, kız kardeşleri ile birlikte, teşekkürlerini sunmak ve Tanrı’ya şükranlarını iletmek için Üstün’ün ayaklarına kapanmışlardı. İsa, Lazarus’u elinden tutarak ayağa kaldırmış ve şunu söylemişti: “Benim evladım, senin başına gelmiş olan şey aynı zamanda, daha da ihtişamlı biçimde diriltilecek olmaları dışında, bu müjdeye inananların tümü tarafından deneyimlenecektir. Sen, şu söylemiş olduğum gerçekliğin yaşayan bir tanığı olacaksın — ben yeniden dirilişin ve yaşamın kendisiyim. Ancak, hadi şimdi hepimiz eve gidelim ve bu fiziksel bedenlerimizi besleyecek şeyler yiyelim.”

168:2.8 (1846.7) Onlar eve doğru yürürlerken, Cebrail, bir araya gelmiş olan cennetsel birliğin ilave topluluklarını dağıtmıştı bunu yaparken o, Urantia üzerinde ölümün fiziksel bedeni suretinde yeniden diriltilmiş olan bir fani yaratılmışın ilk, ve son, yaşanmışlığını gerçekleştiren kişi olarak tarihe geçmişti.

168:2.9 (1846.8) Lazarus neredeyse hiçbir biçimde neyin yaşanmış olduğunu kavrayamamıştı. O, kendisinin oldukça hasta olduğunu bilmekteydi; ancak, o sadece, ne zaman uykuya dalıp, ne zaman uyanmış olduğunu hatırlamaktaydı. O hiçbir zaman, tabuttaki bu dört güne dair herhangi bir şey söyleyebilmişti; çünkü, o tamamiyle bilinçsiz halde bulunmaktaydı. Zaman, ölüm uykusunda bulunanlar için mevcudiyet-dışı haldedir.

168:2.10 (1846.9) Her ne kadar birçok kişi bu kudretli eylemin bir sonucu olarak İsa’ya inanmış olsa da, diğerleri sadece, kendisini daha fazla reddetmek için kalplerini karartmışlardı. Bir sonraki günün öğle suları bu hikâye Kudüs’ün tamamına yayılmış haldeydi. Düzinelerce erkek ve kadın Lazarus’a göz atmak ve kendisiyle konuşmak için Bethani’nin yolunu tutmuştu; ve, endişeye düşmüş ve ne yapacağını bilmez hale gelmiş Ferisiler aceleyle, bu yeni gelişmeler hakkında neyin yapılması gerektiğine karar verebilmeleri için Sanhedrin’i bir buluşmaya çağırmışlardı.

3. Sanhedrin Buluşması

168:3.1 (1847.1) Her ne kadar ölümden diriltilmiş olan bu kişiye tanıklık, cennetin krallığındaki inananların geniş sayıdaki kitlesi içinde inancı bir bütün haline getirmede fazlasıyla katkıda bulunmuş olsa da, İsa’yı yok etmek ve çalışmalarını sonlandırmak için kararlarını çabuklaştırmaları dışında, Kudüs’te bulunan dini önderlerin ve yöneticilerin tutumu üzerinde neredeyse hiçbir etkide bulunmamıştı.

168:3.2 (1847.2) Ertesi gün, Cuma günü, saat birde, Sanhedrin, “Nasıralı İsa ile ne yapacağız?” sorusu üzerinde daha fazla görüş alışverişine varmak için toplandı. İki saatten fazla konuşmadan ve hararetli tartışmadan sonra, bir Ferisi, İsa’nın tüm İsrail için yaşam tehlikesi olduğunu duyuran ve Sanhedrin’i, yargılama olmadan ve geçmiş tüm uygulamalara karşıt bir halde, ölüm kararına resmi olarak bağlayan bir biçimde, onun doğrudan ölümü içeren bu çözümü sunmuştu.

168:3.3 (1847.3) Her zaman olduğu gibi, kendilerine saygı duyulmakta olan Musevi önderlerinin bu bünyesi, İsa’nın tutuklanıp, onun Tanrı’ya saygısızlık suçu ve Musevi kutsal kanunlarını hiçe saymayı içeren sayısız suçlamalar ile mahkeme önüne çıkarılmasını emretmişti. Onlar bir kez daha onun ölmesi gerektiğini duyuracak kadar ileri gitmişlerdi; ancak, bu Sanhedrin’in, İsa’nın ölümünü bir mahkeme düzenlenişinden önce arzulamakta oluşlarını kayda geçirdikleri ilk seferdi. Ancak, bu karar, bu türden emsali bulunmayan eylem sunulduğunda Sanhedrin’in on dört üyesi istifa etmiş olduğu için oya sunulmamıştı. Her ne kadar bu istifalar resmi bir biçimde neredeyse iki hafta boyunca tam olarak uygulanmamışsa da, on dört üyeden meydana gelen bu topluluk o gün Sanhedrin’den ayrılmış olup, bir daha heyete herhangi bir karar için katılmamıştı. Bu istifalar daha sonra yerine getirildiğinde, beş üye daha, onların görev arkadaşları tarafından İsa’ya karşı dostane hisler besledikleri düşüncesi ile heyetten atılmışlardı. Bu on dokuz kişinin Sanhedrin’den ayrılması ile, heyet, neredeyse hemfikir olan bir bütünlük içerisinde İsa’yı yargılama ve kınama konumuna gelmişti.

168:3.4 (1847.4) Takip eden hafta Lazarus ve onun kız kardeşleri, Sanhedrin’in karşısına çıkmak için çağrılmışlardı. Onların tanıklıkları duyulduğunda, Lazarus’un ölümden dirilmiş oluşuna dair şüphe duyulacak herhangi bir durum bulunmamaktaydı. Her ne kadar Sanhedrin içindeki konuşmalar Lazarus’un ölümden diriliş oluşunu neredeyse tamamen kabul etmiş olsa da, yazılı metin, İsa’nın aynı düzeyde bulunduğunun duyurulmakta olduğu, kötülüklerin prensinin gücü ile İsa’nın bunu ve tüm diğer mucizeleri gerçekleştirmiş olduğu yargısında bulunan bir nihai kararı taşımıştı.

168:3.5 (1847.5) Onun mucizeleri gerçekleştirme gücünün kaynağı ne olursa olsun, bu Musevi önderleri, İsa doğrudan bir biçimde durdurulmayacak olursa, çok yakın bir süre içinde olağan insanların tümünün kendisine inanacak oluşundan emin haldelerdi; ve, buna ek olarak, İsa’nın birçok inananı kendisini, İsrail’in kurtarıcısı halinde, Mesih olarak gördüğü için Roma yöneticileri ile ciddi sürtüşmelerin ortaya çıkacağına.

168:3.6 (1847.6) Yüksek din-adamlarından biri olan Kaiaphas’ın, daha sonra birçok kez tekrar etmiş olduğu, şu eski Musevi sözünü ilk kez ifade edişi Sanhedrin’in tam da bu buluşmasında yaşanmıştı: “Bir kişinin ölümü, bir cemiyetin yok olmasından daha iyidir.”

168:3.7 (1847.7) Her ne kadar İsa Sanhedrin’in yaptıklarına dair uyarıyı bu kara Cuma’nın öğleden sonrasında almış olsa da, o en ufak ölçüde bile rahatsız olmamış olup, Şabat’ı, Bethani yakınındaki küçük bir köy olan, Bethpage’de arkadaşları ile birlikte dinlenerek geçirmeye devam etmişti. Erken Pazar sabahı İsa ve havarileri, önceden kararlaştırmış oldukları bir biçimde, Lazarus’un evinde bir araya gelmiş olup, Bethani ailesinden ayrılır halde, Pella kampına olan geri dönüş yolculuklarına başlamışlardı.

4. Dua’ya Cevap

168:4.1 (1848.1) Bethani’den Pella’ya olan yolculuklarında, havariler İsa’ya birçok soru sormuştu; bunların tümünü Üstün, ölüden dirilişin detayları ile ilgili olanlar dışında, hiçbir kısıtlama olmadan cevaplamıştı. Bu türden sorunlar, havarilerin kavrama yetisinin ötesinde bulunmaktaydı bu nedenle Üstün, bu soruları onlarla tartışmayı geri çevirmişti. Onlar Bethani’den gizlice ayrılmış oldukları için, yalnız haldelerdi. İsa bu nedenle, tam da önlerinde bulunmakta olan zorlu günler için kendilerini hazırlayacağını düşünmüş olduğu birçok şeyi söyleme imkânını değerlendirmişti.

168:4.2 (1848.2) Havarilerin zihinleri fazlasıyla etkin olup, dua ve duaya verilen cevaba dair yakın zamandaki deneyimleri üzerine konuşarak dikkate değer bir süre geçirmişlerdi. Onların tümü, yalın bir biçimde şunu söylediğinde, İsa’nın Bethani ulağına gerçekleştirmiş olduğu ifadeyi hatırlamışlardı: “Bu hastalık gerçekte ölüme varmayacak.” Ve, yine de, bu söze rağmen, Lazarus gerçekte ölmüştü. Bugünün tamamı boyunca, tekrar ve tekrar onlar, duanın cevabına dair bu soru üzerine konuşmaya geri dönmüşlerdi.

168:4.3 (1848.3) Onların birçok sorusuna karşı İsa’nın vermiş olduğu cevaplar şu şekilde özetlenebilir:

168:4.4 (1848.4) 1. Dua, sınırlı aklın Sınırsız’a olan bir ulaşma çabasının bir temsilidir. Bir duanın içeriği, bu nedenle, sahip olunan bilgi, bilgelik ve sınırlılığın nitelikleri ile kısıtlı halde bulunmak zorundadır; benzer bir biçimde, dua’nın cevabı, Sınırsız’ın öngörüşü, amaçları, idealleri ve ayrıcalıkları ile belirlenmiş halde bulunmak zorundadır. Bir duanın gerçekleştirilişi ile ona verilen bütüncül nitelikteki ruhsal cevabın alınışı arasında, hiçbir zaman, kendilerini doğrudan bir biçimde izleyen maddi olgular gözlemlenemez.

168:4.5 (1848.5) 2. Bir dua cevaplanmamış halde görünüyorsa, gecikme çoğu zaman daha iyi bir cevabın habercisidir, her ne kadar cevap çok uzunca bir süre boyunca belirli iyi bir nedenden dolayı gerçekleşmiş olsa da. İsa Lazarus’un hastalığı gerçekte ölüme varmayacak demiş olsa da, Lazarus hâlihazırda on bir saattir ölü halde bulunmaktaydı. İçten olan herhangi bir duaya cevap, insanın salt aklının ürünü olan duaya tezat haldeki insan ruhunun talebini karşılayacak bütünlükteki bir cevap olarak, ruhsal dünyanın daha üstün olan görüşünün daha iyi bir cevabı tasarlayışı dışında, verilmezlik edilmez.

168:4.6 (1848.6) 3. Zamanın duaları, ruhaniyet tarafından oluşturulduğunda ve inançla ifade edildiğinde, sıklıkla o kadar engin ve her şeyi içeren haldedirler ki, onlara cevap ancak ebediyet içinde verilebilir; sınırlı nitelikteki talep zaman zaman Sınırsızlık’ın kavrayışı sorunsalını derinden içerdiği için, cevap, algı için yeterli yetkinliğin oluşumu gerçekleşinceye kadar ertelenmek zorundadır; inancın duası öyle her şeyi içine kapsar halde bulunabilir ki, cevap yalnızca Cennet üzerinde alınabilir.

168:4.7 (1848.7) 4. Fani aklın duasına olan cevaplar, sıklıkla, bu dua eden akıl ölümsüz olan düzeye eriştikten sonra alınabilir ve tanınabilir haldeki bir niteliktedir. Maddi varlığın duasına birçok kez yalnızca, bu türden bir birey ruhaniyet düzeyine ilerlediğinde cevap verilebilir.

168:4.8 (1848.8) 5. Bir Tanrı-bilen kişinin duası bilgisizlikle o kadar çarpıtılmış ve hurafeyle o kadar özü bozulmuş halde bulunabilir ki, ona verilecek cevap fazlasıyla arzu edilmez nitelikte bulunacaktır. Bunun ardından, duada bulunan kişi duasına olan cevabı bir şekilde olsun tanıyabilmesi için, cevap ulaştığında aradaki ruhaniyet varlıkları onu çevirmek zorundadırlar.

168:4.9 (1848.9) 6. Gerçek duaların tümü ruhsal varlıklara sunulmakta olup, bu türden talepler ruhsal terimler içinde cevaplanmak zorundadır; ve, bu türden cevapların tümü ruhsal gerçeklikleri içermek zorundadır. Ruhsal varlıklar, maddi varlıkların bile ruhsal taleplerine maddi cevaplar bahşedemez. Maddi varlıklar, yalnızca “ruhaniyet içinde dua ettikleri zaman” etkin bir biçimde dua etmiş olurlar.

168:4.10 (1849.1) 7. Ruhaniyetten doğmadıkça ve inançla beslenmedikçe, hiçbir dua bir cevabı almayı umut dahi edemez. İçten olan inancınız; her seferinde dua etmekte olduğunuz kişileri etkinleştiren, inancınızın resmettiği en yüce bilgelik ve kutsal derin sevgi uyarınca, duanızı işitilenlere taleplerinize cevap vermeleri için bütüncül hakkı öncül bir biçimde neredeyse tamamen vermekte oluşunuz anlamına gelmektedir.

168:4.11 (1849.2) 8. Çocuk, ebeveynlerinden bir şey istemeye cüret ettiğinde, her zaman hakkı olanı gerçekleştirmektedir; ve, ebeveyn, daha üstün nitelikteki bilgeliği çocuğa verilecek cevabın gecikmesini, dönüştürülmesini, aşkınlaştırılmasını veya ruhsal yükselişin başka bir aşamasına ötelenmesini emrettiğinde, henüz olgun halde bulunmayan çocuğuna olan ebeveynsel sorumluluklarını hala yerine getirir halde bulunmaktadır.

168:4.12 (1849.3) 9. Ruhsal arzuya ait duaları ifade etmede çekince göstermeyin; taleplerine cevap alacağınızdan kuşku duymayın. Bu cevaplar; üzerinde, öncül fakat tam da zamanında gerçekleştirilmemiş arzularınıza olan uzun süredir bekler haldeki cevapları tanıyışınızın ve özümseyişin üzerinde mümkün hale geleceği, bu dünya veya diğerleri üzerinde, mevcut kâinatsal erişimin geleceksel ruhaniyet düzeylerine varışınızı bekler halde, size ait konumda bulunacaklardır.

168:4.13 (1849.4) 10. Ruhaniyet doğumu olan tüm samimi taleplerin bir cevap bulacağı kesindir. Sorun ve sorunuza cevap alacaksınız. Ancak, sizler, zaman ve mekânın ilerleyici yaratılmışları olduğunuzu hatırlamalısınız; bu nedenle, sizler, çok katmanlı haldeki dualarınıza ve taleplerinize bütüncül cevapları alışınız deneyiminde zaman-mekân etkenini sürekli göz önünde bulunmak zorundasınız.

5. Lazarus’un Başına Gelenler

168:5.1 (1849.5) Lazarus; Sanhedrin’in kendi ölümüne karar vermiş oluşuna dair uyarıyı aldığı, İsa’nın çarmıha gerildiği güne kadar, birçok içten inanana ve sayısız meraklı bireyin ilgi olduğu halinde, Bethani evinde kalaya devam etmişti. Musevi yöneticileri, İsa’nın öğretilerinin daha fazla yayılışına bir nokta koymaya kararlıydı ve, onlar doğru bir biçimde, İsa’nın mucizeleri gerçekleştirişinin doruk noktasını temsil eden Lazarus’un yaşamasına ve İsa’nın kendisini ölümden diriltişinin kanıtlığını canlı bir biçimde taşımasına izin vermeleri halinde, İsa’nın öldürülüşünün anlamsız hale geleceğini düşündüler. Hâlihazırda Lazarus onların katı yargısından maruz kalmış halde bulunmaktaydı.

168:5.2 (1849.6) Ve, böylece Lazarus, Bethani’deki kız kardeşlerinden acele ile ayrılmış olup, Eriha ve Ürdün boyunca güney yönünde kaçarak, Philadelphia varana kadar kendisinin dinlenmesine bile izin vermemişti. Lazarus Abner’i oldukça iyi bir biçimde tanımaktaydı, ve burada o, ahlaksız Sanhedrin’in katilane gizli tasarımlarından kendisini güvende hissetmişti.

168:5.3 (1849.7) Yakın bir süre içerisinde Marta ve Meryem olarak bu kız kardeşler Bethani’deki arazilerini ellerinden çıkarmış olup, Perea’daki erkek kardeşlerine katılmışlardı. Bu arada, Lazarus, Philadelphia’daki kilisenin haznedarı olmuştu. O, Paul ile olan anlaşmazlığında Abner’in güçlü bir savunucusu haline gelmiş olup, nihai olarak, Bethani’deki genç bir adam iken kendisini ölüme göndermiş olan aynı hastalıktan, 67 yaşında, yaşamını yitirmişti.

Foundation Info

Yazıcı uyumluYazıcı uyumlu

Urantia Foundation, 533 W. Diversey Parkway, Chicago, IL 60614, USA
Tel: +1-773-525-3319; Fax: +1-773-525-7739
© Urantia Foundation. All rights reserved