Ana içeriğe atla

173. Makale - Kudüs’teki Pazar

Urantia’nın Kitabı

173. Makale

Kudüs’teki Pazar

173:0.1 (1888.1)BU PAZAR sabahının erken saatlerinde, önceden ayarlanmış bir biçimde, İsa ve havarileri Bethani’de Şimon’un evinde bir araya geldi. On ikili, mabede doğru seyahat ederlerken tuhaf bir biçimde sessiz haldeydi; onlar, bir önceki günün deneyiminden kendilerini kurtaramamışlardı. Onlar, korku duyar halde, bekler konumda bulunup, derin bir biçimde, bu Hamursuz haftası boyunca hiçbir kamu öğretisine girişmemelerine dair onun emrini de içine alan, Üstün’ün birden gerçekleştirmiş olduğu taktik değişikliğinden doğan belirli bir aidiyetsizlik hissinden etkilenmişlerdi.

173:0.2 (1888.2)Bu topluluk Zeytindağı’ndan inerlerken, havarilerin kendisini arkadan düşünce dolu bir sessizlik içinde sessizce takip ettiği bir biçimde, İsa en başta seyahat etmekteydi. Yudas İskaryot dışında hepsinin akıllarında en önde gelmiş tek bir düşünce bulunmaktaydı, ve o ise: Üstün bugün ne yapacak? Yudas’ın içine düşmüş olduğu düşünce ise şuydu: Ne yapmalıyım? İsa ve birlikteliklerim ile devam etmeli miyim, yoksa çekilmeli miyim? Ve, eğer bırakırsam, nasıl ayrılmalıyım?

173:0.3 (1888.3)Bu güzel sabah onlar mabede vardıklarında saat yaklaşık olarak saat dokuzdu. Onlar derhal, İsa’nın oldukça sık bir biçimde öğretimde bulunduğu büyük bahçeye gitmişlerdi; ve, kendilerini beklemekte olan inananları selamladıktan sonra, İsa öğretim kürsülerinden bir tanesine çıkmış olup, toplanmakta olan kalabalığa hitap etmeye başladı. Havariler yakındaki bir yere çekilip, gelişmeleri beklediler.

1. Mabed’in Temizlenişi

173:1.1 (1888.4)Mabet ibadetinin ayinleri ve törenleri ile ilişkili olarak büyük bir ticari trafik oluşmuştu. Orada, çeşitli kurbanlar için elverişli olan hayvanları sağlamanın ticareti bulunmaktaydı. Her ne kadar bir ibadet eden kişinin kendi öz kurbanını kendi başına sağlamasına izin verilmekte olsa da, bu hayvanın Levi yasasının taşımakta olduğu anlam bakımından ve mabedin resmi denetleyicileri tarafından yorumlandığı biçimiyle tüm “leke”den uzak alması gerçekliğini korumaktaydı. Birçok sefer bir ibadet eden kişi, kusursuz olarak varsaydığı hayvanının mabet denetleyicileri tarafından reddedilmesinin küçük düşürücü etkisini deneyimlemişti. Bu nedenle, kurbanlık hayvanları mabette satın almak daha yaygın bir uygulama haline gelmişti; ve, her ne kadar Zeytindağı yakınında satın alınabilecek birkaç kurbanlık yer bulunmuş olsa da, bu hayvanları doğrudan bir biçimde mabet bölümlerinden almak gözde bir şey olmuştu. Kademeli bir biçimde, mabet bahçelerinde her bir türden kurbanlık hayvanı satmanın bu adaleti ortaya çıkmıştı. Devasa karların elde edildiği, bu büyük ticaret bu şekilde doğmuştu. Kazançların bir kısmı mabet hazinesi için alıkonulmaktaydı ancak, onların daha büyük bir kısmı dolaylı olarak yönetimdeki yüksek din-adamsal ailelerin ellerine gitmekteydi.

173:1.2 (1888.5)Hayvanların bu satışı gelişme gösterdi çünkü ibadet eden kişi bu türden bir hayvanı satın aldığında, ücret bir ölçüde yüksek olsa da, ilave hiçbir ücret ödenmemekteydi; ve, o, amaçlanan kurbanın, gerçek veya teknik lekelere sahip olması nedeniyle reddedilmeyecek oluşundan emin olabilirdi. Özellikle büyük ulusal şölenler boyunca, sıradan insanlar üzerinde bir seferlik veya başka düzenlerde gerçekleşen dudak uçuklatıcı ücretler alınmaktaydı. Bir seferinde açgözlü din-adamları o kadar ileriye gitti ki, fakirlere birkaç meteliğe satılması gereken bir çift güvercin için bir haftalık yevmiyenin değerine denk düşen ücreti talep ettiler. “Annas’ın evlatları” hâlihazırda, mabedin kendisinin yıkılmasından önce bir kalabalık tarafından nihai bir biçimde yok edilene kadar sürmüş olan, bu tam da ticari eşya pazarları olarak, mabet yerleşkesindeki tezgâhlarını kurmuşlardı.

173:1.3 (1889.1)Ancak, kurbanlık hayvanlardaki ve çeşitli eşyalardaki trafik, mabet bahçelerine saygısızlıkla davranıldığı tek biçim değildi. Bu zaman zarfında orada, tam da mabet içinde gerçekleştirilmekte olan geniş bir bankacılık ve ticari değiş-tokuş serpilmişti. Ve, tüm bunların hepsi şu şekilde gelişmişti: Aşmonayim hanedanlığı boyunca Museviler kendilerine ait gümüş parayı basmış olup, mabedin bir buçuk şekel ve tüm diğer mabet ücretlerinin bu Musevi parası ile ödenmesini zorunlu kılması bir adet haline gelmişti. Bu düzenleme, tüm Filistin ve Roma İmparatorluğu’nun diğer vilayetleri boyunca kullanımda olan birçok para birimi ile Musevi parasının bu geleneksel şekelini değiştirmek için para takasçılarının mabet tarafından onaylanmasını gerektirmişti. Mabet; kadınlar, köleler ve küçükler dışında, tüm kişilere getirilen, yaklaşık olarak on kuruş büyüklüğünde ancak ondan iki kat daha kalın bir madeni para olarak, bir buçuk şekellik baş vergisi almaktaydı. İsa’nın zamanında din-adamları da, mabet ödemelerinden muaf tutulmuştu. Bunun uyarınca, Hamursuz’dan önceki ayın 15’inden 25’ine kadar, onaylanmış para takasçıları, Kudüs’e ulaştıktan sonra mabet ödemeleri gerçekleştirebilmeleri için kabul edilen parayı Musevi insanlarına sağlamak amacıyla Filistin’in baş şehirlerinde tezgâhlarını dikmekteydiler. Bu on günlük dönemden sonra bu para takasçıları Kudüs’e ilerlemiş olup, mabedin bahçelerinde takas masalarını kurmaya devam ettiler. Onlar, yaklaşık olarak on kuruş değerindeki olan bir madeni paranın takası için üç ila dört kuruşa den gelen bir komisyon almaktaydılar; ve, eğer bir madeni para takas için daha yüksek bir değer de ise, onların bu komisyonun iki mislini almasına izin verilmekteydi. Benzer bir biçimde mabet bankacıları, kurbanlık hayvanların satın alınışını, yemin ödemelerini ve sunaklarda bulunmayı içeren tüm para takasından kar elde etmekteydi.

173:1.4 (1889.2)Bu mabet para takasçıları sadece, ziyaret eden kutsal yolcuların Kudüs’e dönemsel olarak getirmiş oldukları yirmiden fazla para birimini takas etmenin getirdiği gelirden düzenli bir bankacılık ticaretinde bulunmamaktaydı anlar aynı zamanda, bankacılık işi ile ilgili diğer her türlü etkileşim türüne katılmaktaydı. Hem mabet hazinesi hem de mabet yöneticileri, bu ticari etkinliklerden devasa biçimde kar elde etmekteydi. Sıradan insanlar fakirlik içinde bulunmaya ve onlar bu adil olmayan vergileri vermeye devam ederken, mabet hazinesinin dört yüz milyon liraya varan kaynakları elinde tutması görülmemiş şey değildi.

173:1.5 (1889.3)Para takasçılarının, eşya satıcılarının ve hayvancıların bu gürültülü topluluğu arasında İsa, bu Pazar sabahı, cennetsel krallığın müjdesini öğretmeye girişmişti. O, mabede olan bu saygısızlığa karşı durmada yalnız değildi; olağan insanlar da, özellikle yabancı vilayetlerden gelmekte olan Musevi ziyaretçiler, ulusal ibadet evlerinin bu kar amaçlı kirletilişine içten bir biçimde karşıydılar. Bu zaman zarfında Sanhedrin’in kendisi, ticaret ve değiş-tokuşun tüm bu konuşma gürültüleri ve kafa karışıklığı tarafından çevrelenmiş bir biçimde, bir odada olağan toplantılarını düzenlemekteydi.

173:1.6 (1890.1)İsa hitabetine başlayacakken, ilgisini zorla çeken iki şey yaşanmıştı. Yakındaki bir takasçının para masasında, İskenderiyeli bir Musevi’nin fazla ücret almak ile suçlayışından doğan çok şiddetli ve kızgın bir tartışma kopmuşken, hava, bir hayvan ahırından diğerine sürülmekte olan yaklaşık yüz sayıdaki boğanın çıkardığı böğürme sesi ile doluydu. İsa, sessiz ancak düşünceli bir biçimde bu ticaret ve kafa karışıklığı sahnesini irdeler halde, durmuşken, yakında, bir zamanlar İron’da konuşmuş olduğu bir kişi olarak, yalın akıldaki bir Celileli’nin gösteriş peşinde ve kendilerini üstün gören Yudealılar tarafından alay edilişini ve itilip kakılmasına bakmaktaydı ve, tüm bunların hepsi, İsa’nın ruhunda kızgın hislerin tuhaf ve dönemsel doğuşunu üreten bir biçimde bir araya gelmişti.

173:1.7 (1890.2)Biraz sonra olacaklara katılmadan kaçınmış olan yakında durmaktaki, havarilerini şaşırtan bir biçimde, İsa öğreti kürsüsünden aşağıya inip, bahçe boyunca sürüyü gütmekte olan gence gidip tellerden olan kırbacını aldı ve hayvanları çabuk bir biçimde mabetten dışarı sürdü. Ancak, bu onun yaptığı tek şey değildi; o ihtişamlı bir biçimde, mabet bahçesinde toplanmış olan binlerce kişinin meraklı bakışları önünde en uzak ahıra gidip her birinin kapılarını tutsaklık içindeki hayvanları dışa doğru sürmek için açmaya başlamıştı. Bu zaman zarfında, bir araya toplanmış olan kutsal yolcular hareketlenmişti; ve, haykıran sesleri ile pazarlara doğru hareket etmiş olup, para takasçılarının tezgâhlarını devirmeye başlamışlardı. Beş dakikadan kısa bir süre içinde ticaretin her bir etkinliği mabetten gitmiş hale gelmişti. Bu zaman zarfında, yakında bulunan Roma muhafızları, hepsinin sessiz olduğu bir biçimde, olay yerinde ortaya çıktı ve kalabalıklar sakinleşti; İsa, konuşma kürsüsüne geri dönen bir halde, kalabalıklara şunu söyledi: “Sizler, Yazıtlarda yazılmış olan şu güne şahit oldunuz: ‘Benim evim tüm milletler için dua evi olarak çağrılmalı ama siz onu bir soyguncu yatağına çevirdiniz.’”

173:1.8 (1890.3)Ancak, İsa başka şeyleri söylemeden önce, büyük topluluk takdir haykırışlarına katılmıştı ve, yakın bir süre içinde gençlerden meydana gelen bir kalabalık topluluktan ileri çıkıp, kutsal mabetten atılmış olan saygısız ve kar amacı içindeki satıcıların durumunu takdirin minnettar övgü şarkısını söylediler. Bu zaman zarfında, din-adamlarından bazıları olay yerine ulaşmış olup, onlardan bir tanesi İsa’ya şunu söylemişti: “Levi çocuklarının ne söylediğini duymuyor musun?” Ve, Üstün: “Hiç okumadınız mı, ‘bebelerin ve emzik bekleyenlerin ağızlarından kusursuz övgüler dizilir’?” Ve, insanlar tarafından belirlenmiş koruyucuların her girişte beklediği bir biçimde, İsa günün geri kalan kısmında öğretisine devam etti; ve, bu koruyucular, herhangi bir kişinin mabet bahçelerine boş testinin bile taşınmasına izin vermemekteydi.

173:1.9 (1890.4)Baş din-adamları ve kâtipler bu yaşananları duyduklarında, ne düşüneceklerini bilemez hale geldiler. Onlar Üstün’den daha da korku duymaya başladılar, ve bunun uyarınca onu yok etmeye daha kararlı hale geldiler. Ancak, onlar şaşkınlık içerisindelerdi. İsa’nın ölümünü nasıl elde edeceklerini bilmiyorlardı zira, onlar fazlasıyla, bu aşamada İsa’nın saygısız kar amacı taşıyanları atışına dair onayında açık destekte bulunmuş, kalabalıklardan korkmaktaydı. Ve, mabet bahçelerinde sessiz ve huzur içinde olan bir gün olarak, bugünün tamamı boyunca, insanlar İsa’nın öğretisini duymuş olup, onun sözlerini kulaklarını dört açıp dinlediler.

173:1.10 (1890.5)İsa’nın bu şaşırtıcı eylemi, havarilerin kavrayışının ötesindeydi. Onlar, Üstünlerinin bu anlık ve beklenmeyen hareketi karşısında o kadar şaşırmışlardı ki, yaşanmışlığın tümü boyunca konuşma kürsüsünün yakınında birbirlerine yanaşık kalmışlardı onlar bir sefer dahi olsun, mabedin temizlenişine yardım etmek için bir parmak bile oynatmamışlardı. Eğer bu dikkate değer olay, bir gün önce, kalabalık tarafından haykırışlar ile onaylanırken, şehrin kapılarından gerçekleşen gürültülü ilerleyişinin sonunda İsa’nın mabede olan zafersel varışı zamanında yaşanmış olsaydı, onlar bu yardımda bulunmaya hazır olurdu, ancak yaşananlar nedeniyle bu gelişmelere katılmaya tamamiyle hazırlıksız haldeydiler.

173:1.11 (1891.1)Mabedin bu temizlenişi, Üstün’ün fakirlere ve eğitim görmemiş olanlara adaletsiz davranma ve onlar üzerinden kar elde etmenin her türüne karşı olan kınayışına ek olarak dinin uygulamalarını ticari hale getirmeye olan tutumunu yansıtmaktadır. Bu yaşanmışlık aynı zamanda İsa’nın, kendilerine siyasi, finansal veya din-kurumsal gücü siper edebilecek olan adaletsiz azınlıkların hakkaniyetsiz ve köleleştirici uygulamalarına karşı herhangi bir topluluk içindeki çoğunluğu korumak için şiddeti kullanmayı reddedişe onaylar gözle bakmadığını göstermektedir. Kurnaz, ahlaksız ve planlar kurmakta olan kişilerin; idealleri nedeniyle, kendilerini korumak veya takdir edilecek yaşam projelerini ilerletmek için son olarak kuvvete başvurma eğiliminde bulunmayanların sömürülüşü ve ezilişi için kendi aralarında örgütlenmelerine izin verilmeyecektir.

2. Üstün’ün Yönetim Yetkisine Karşı Çıkış

173:2.1 (1891.2)Pazar günü Kudüs’e olan bu muzaffer giriş Musevi önderlerini o kadar şaşkına uğrattı ki, onlar İsa’yı tutuklamaktan kaçındı. Bu gün, mabedin bu göz alıcı temizlenişi benzer bir biçimde Üstün’ün yakalanışını etkili bir şekilde öteledi. Gün be gün, Musevilerin yöneticileri onu yok etmede gittikçe artan bir biçimde kararlı hale gelmekteydi; ancak, onlar, saldırı saatinin gecikmesine neden olan, iki korkunun güçlü etkisi altındaydı. Baş din-adamları ve kâtipler, kalabalıkların kendilerine bir karşı duruş buhranı içinde gelmelerinden korku duydukları için İsa’yı kamuya açık bir biçimde tutuklamaya gönüllü değillerdi; onlar aynı zamanda, Roma muhafızlarının birçok kişi tarafından desteklenen bir başkaldırıyı dağıtmak için çağrılma olasılığından büyük endişe etmekteydi.

173:2.2 (1891.3)Sanhedrin’in öğlen toplantısında, Üstün’ün hiçbir arkadaşı görüşmeye katılmadığı için, İsa’nın hızlı bir biçimde yok edilmesine oy birliği ile karar verilmişti. Ancak, onlar, onun ne zaman ve nasıl gözaltına alınması gerektiğinde anlaşamıyorlardı. Nihai olarak, onlar, eğitimini dinlemekte olanların gözleri önünde onu tuzağa düşürmek veya başka bir halde onun itibarını zedelemek için beş topluluğun görevlendirilmesine ve onların insanların arasına katılmasına karar verdi. Bunun uyarınca, yaklaşık olarak saat ikide, tam da İsa “Evlatlığın Özgürlüğü” söyleşisine başlayacakken, İsrail’in bu kıdemlilerinin bir topluluğu İsa’nın yakınına gelebilen bir biçimde, alışılageldik halde onun sözünü keserek, şu soruyu sormuştu: “Hangi yönetim yetkisi ile bu şeyleri yapıyorsun? Kim sana bu yetkiyi verdi?”

173:2.3 (1891.4)Mabet yöneticileri ve Musevi Sanhedrin görevlilerinin; öğretimde bulunmaya ve, İsa’nın temel niteliğini oluşturmuş bulunan, ve özellikle mabedi tüm ticaretten arındıracak yakın dönemdeki davranışı gibi, olağanüstü biçimde davranmaya cüret etmekte olan her bir kişiye bu soruyu yöneltmesi tamamiyle anlaşılabilir bir şeydi. Bu tüccarların ve para takasçılarının tümü, en yüksek düzeydeki idarecilerin doğrudan onayı ile faaliyet göstermekte olup, onların kazancının belirli bir yüzdesinin doğrudan bir biçimde mabet hazinesine gitmekte olduğu varsayılmaktaydı. Musevilerin tümü için yönetim yetkisinin bir anahtar kelime halinde bulunmuş olduğunu unutmayın. Tanrı-elçileri her zaman, hahamsal akademilerde yerli bir biçimde eğitilmeden ve daha sonra Sanhedrin tarafından bir düzen içinde görevlendirilmeden, gözü kara bir halde yetki olmadan öğretmeye cüret etmeleri nedeniyle sorun yaratmaktaydı. Kamuya açık cüretkâr öğretimdeki bu yetkisizlik hali, ya cahil cesaretine veya açık isyana işaret eden bir şey olarak görülmekteydi. Bu zaman zarfında, yalnızca Sanhedrin bir kıdemliyi veya öğretmeni atayabilirdi; ve, bu türden bir tören, daha öncesinden aynı şekilde görevlendirilmiş bulunan en az üç kişinin gözü önünde gerçekleşmeliydi. Bu türden bir görevlendirme öğretmenin üzerine “haham” unvanını vermekte olup, aynı zamanda onun, “kendisine yargı için getirilebilecek olan kabul etme veya uzaklaştırma gibi hususlarda,” bir hâkim olarak hareket etmesine ehliyet vermekteydi.

173:2.4 (1892.1)Mabet yöneticileri, yalnızca onun öğretisine değil aynı zamanda eylemlerine de karşı gelmek için bu öğleden sonrası saatinde İsa’nın önüne gelmişti. İsa tam da bu kişilerin uzunca bir süre boyunca kamuya açık bir biçimde, öğretim için kendi yetkisinin Şeytansı olduğunu, ve onun tüm kudret dolu yaptıklarının ecinnilerinin prensinin gücü ile gerçekleştirilebildiğini öğretmiş halde bulunduklarını oldukça iyi bilmekteydi. Bu nedenle, Üstün onların sorularına cevap vermeye bir karşı soru sorarak başladı. İsa şunu söyledi: “Ben de aynı zamanda sizlere bir soru sormak istiyorum, eğer bana cevap verirseniz, benzer bir biçimde sizlere hangi yetki ile bunları gerçekleştirdiğimi söyleyeceğim. Yahya’nın vaftizi, nereden geldi? Yahya yetkisini cennetten mi yoksa insanlardan mı aldı?”

173:2.5 (1892.2)Ve, onun sorusunun sahipleri bunları duyduklarında, hangi cevabı verebileceklerini düşünmek için kendi aralarında görüş alışverişlerine başlayarak çekildiler. Onlar öncesinde, İsa’yı kalabalıklar önünde utandırmayı düşünmüşlerdi; ancak, şimdi onlar kendilerini, mabet bahçesinde herkesin bir araya toplanmış olduğu bir zamanda onların tümü önünde fazlasıyla kafa karışıklığı halinde bulmaktaydı. Ve, onların rahatsızlığı, şunları söyler halde İsa’ya geri döndüklerinde, çok daha fazla belliydi: “Yahya’nın vaftizi hakkında, bizlerin cevap veremeyiz; bizler onun bilgisine sahip değiliz.” Ve, onlar Üstün’e bu cevabı, kendi aralarında şu biçimde fikir yürüttükleri için vermişlerdi: Eğer bizler cennetten dersek, bunun ardından İsa, peki o zaman neden ona inanmadınız diyecek; ve, muhtemel bir biçimde o yönetim yetkisini Yahya’dan almış olduğunu ekleyecek; ve, eğer bizler insandan dersek, o zaman da kalabalıklar bizlere dönecek; zira, onların çoğu İsa’nın bir tanrı-elçisi olduğuna inanıyor; ve, böylece, İsrail’in dini öğretmenleri ve önderleri olarak, onlar, Yahya’nın görevine dair bir görüş belirtemeyeceklerini (veya belirtmek istemeyeceklerini) itiraf eder bir halde İsa’nın karşısına çıkmak zorunda kalmışlardı. Ve, onlar bu şekilde konuştuklarında, onlara doğru bakışlarını indirmiş halde, İsa, “Ne de ben size hangi yönetim yetkisi ile bu şeyleri yapmakta olduğumu söyleyeceğim.”

173:2.6 (1892.3)İsa hiçbir zaman, kendi yönetim yetkisi için Yahya’ya başvurmayı amaçlamamıştı Yahya hiçbir zaman Sanhedrin tarafından görevlendirilmemişti. İsa’nın yönetim yetkisi kendisinden ve Baba’nın ebedi yüceliğinden kökenini almaktaydı.

173:2.7 (1892.4)Kendisine karşı çıkanlar ile bu şekilde yüzleşme yöntemini uygulayarak İsa soruyu ötelemeyi amaçlamamıştı. İlk başta onun mahirane bir kaçıştan suçlu olduğu görülebilir; ancak, bu böyle değildi. İsa hiçbir zaman, düşmanlarından bile fayda sağlama eğilimi göstermemişti. Görünürde bu ötelemede o gerçekten tüm dinleyicilerine, kendi görevi arkasında yatan yönetim yetkisine dair Ferisilerin sorusuna cevap vermişti. Onlar, İsa’nın yapmış olduğu şeyleri ecinnilerin prensinin yönetim yetkisi ile gerçekleştirmiş olduğunu öne sürmüş haldelerdi. İsa sıkça tekrar eden bir biçimde, tüm öğreti ve emeklerinin cennet içindeki Babasının gücü ve yönetim yetkisi ile gerçekleştiğini vurgulamıştı. Bu Musevi önderleri İsa’nın ifadesini kabul etmeyi reddetmiş olup, onun düzene ait olmayan bir öğretmen olduğunu kendisine kabul ettirmek için onu sıkıştırmayı amaçlamaktaydı çünkü o hiçbir zaman Sanhedrin tarafından onaylanmamıştı. Onlara cevap verdiği biçimiyle, Yahya’dan yönetim yetkisini aldığını söylemeyerek, düşmanlarının kendisini tuzağa düşürme amacının başarılı bir biçimde ters teptiğini ve tüm bunların onların güvenirliğini zedeleyen bir şekilde gerçekleştiğini görmek insanları tatmin etmişti.

173:2.8 (1892.5)Ve, Üstün’ün kendisine karşı çıkanlar ile yüzleşmedeki bu dehası kendilerinin ondan çok fazlasıyla korkmasına neden olmuştu. Onlar o gün ilave herhangi bir soru sorma girişiminde bulunmadı onlar, kendi aralarında ilave görüş alış-verişlerinde bulunmak için çekildiler. Ancak, insanlar, Musevi önderleri tarafından sorulmuş olan bu soruların taşıdığı iki-yüzlülüğü ve samimiyetsizliği anlamada yavaş kalmamıştı. Olağan insanlar bile Üstün’ün ahlaki ihtişamı ile düşmanlarının tuzak kurucu iki-yüzlülüğü arasındaki farkı anlamada başarısız olmamıştı. Ancak, mabedin temizlenişi Saddukileri, İsa’yı yok etme tasarımlarını kusursuzlaştırmada Ferisilerin yanına getirmişti. Ve, Saddukiler bu aşamada Sanhedrin’in çoğunu teslim etmekteydi.

3. İki Evladın Simgesel Hikâyesi

173:3.1 (1893.1)Kusur arayan Ferisiler İsa’nın önünde öylece sessizlik içinde dururken, İsa onlara doğru bakışlarını indirip, şunu söylemişti: “Sizler Yahya’nın görevine dair kuşku içinde olduğunuz için ve İnsan Evladı’nın öğretisi ve emeklerine karşı düşmanlıkta dizildiğiniz için, bir hikâye anlatırken bana kulak verin: Bir zamanlar büyük bir adam ve saygın bir toprak sahibinin iki erkek evladı vardı ve büyük arazilerinin idaresinde onlara yardım etmek amacıyla, şunu söyler halde, onlardan bir tanesine geldi: ‘Oğlum, bugün üzümlüğümde çalış.’ Ve, bu düşünmez haldeki evlat babasına, ‘Gitmeyeceğim’ dedi; ancak, bunun ardından pişman oldu ve üzümlüğe gitti. Baba büyük oğlunu bulduğunda, benzer bir biçimde ona, ‘Oğlum, bugün üzümlüğümde çalış’ dedi. Ve, bu ikiyüzlü ve doğru yolda olmayan evlat, ‘Evet, babam, gideceğim’ dedi. Ancak, baba oradan ayrıldığında, o üzümlüğe gitmedi. Şimdi sizlere soruyorum, bu evlatlardan hangisi gerçekten babasının iradesini yerine getirmiştir?”

173:3.2 (1893.2)Ve, insanlar hep bir ağızdan, “İlk evlat” şeklinde cevap verdi. Ve, bunun ardından İsa: “Böyleyse; ve, şimdi ben, şunu duyuruyorum: publikanlar ve hayat kadınları, her ne kadar pişmanlık çağrısını reddetmiş görünseler de, bulundukları yollardaki hatalarını görüp, cennet içindeki Baba’ya hizmet edişinize dair büyük iddialarda bulunurken gerçekte Baba’nın görevlerini yerine getirmeyi reddetmiş olan sizler önünde Tanrı’nın krallığına girecekler. Yahya’ya inanmayan sizlerdiniz, Ferisiler ve kâtipler; sizler yerine ona publikanlar ve günahkârlar inandı ne de sizler benim öğretime inanmaktasınız, olağan insanlar beni sözlerimi memnuniyetle duymakta.”

173:3.3 (1893.3)İsa, Ferisileri ve Saddukileri kişisel olarak küçük görmemişti. Onun gözden düşürmeyi amaçladığı şey onların öğretim ve uygulama sistemleriydi. İsa hiçbir insana düşmancıl bir tutum içerisinde bulunmamıştı ancak, burada, ruhaniyete ait yeni ve yaşayan bir din ile tören, gelenek ve yönetim yetkisine ait eski din arasında kaçınılmaz bir çatışma meydana gelmekteydi.

173:3.4 (1893.4)Tüm bu zaman zarfında havariler Üstün’ün yakınında durmuşlardı ancak, onlar, hiçbir biçimde bu etkileşimlere katılmamışlardı. On ikiliden her biri, beden içindeki İsa’nın hizmetinin bu kapanış günlerinin yaşanmışlıklarına kendi özel biçimiyle karşılık vermekteydi; ve, onların her biri benzer biçimde, bu Hamursuz haftası boyunca tüm kamu öğretisi ve duyuruşundan uzak durulmasına dair Üstün’ün emrine itaatkâr halde kalmaya devam etti.

4. Gelmeyen Ev Sahibi’nin Simgesel Hikâyesi

173:4.1 (1893.5)İsa’yı soruları ile tuzağa düşürmeyi amaçlamış olan Baş Ferisiler ve kâtipler iki evlada dair hikâyeyi dinlemeyi bitirdiklerinde, onlar aralarında ilave görüş alış-verişine varmak için çekilmişlerdi; ve, Üstün, dinleyen kalabalığa doğru ilgisini yöneltir bir halde, başka bir simgesel hikâye anlatmıştı:

173:4.2 (1893.6)“Bir zamanlar bir ev sahibi olan iyi bir adam vardı ve bu adam bir üzümlük dikmişti. O çit çekmiş, üzüm yapraklarının basımı için bir kuyu kazmış, ve bekçiler için bir kuşe inşa etmişti. Bunun ardından, bir başka ülkede uzun bir seyahate çıktığında bu üzümlüğü kiraya vermişti. Ve, meyve veriş vakti yaklaştığında, hizmetçilerini kira toplamaları için kiracılara göndermişti. Ancak, onlar kendi aralarında görüş alış-verişinde bulunmuş olup, sahiplerine borçları olan meyveleri hizmetçilere vermeyi reddettiler; bunun yerine, onlar sahiplerinin hizmetçine çullanmıştı birini dövüp, diğerini taşlayıp, diğerlerini de boş elle göndermişlerdi. Ve, ev sahibi tüm bunları duyduğunda, bu ahlaksız kiracılar ile ilgilenmesi için başka ve daha güvenilir hizmetçilerini göndermişti; ve, bunları onlar yaralamış ve kendilerine de utanç verici bir biçimde davranmışlardı. Ve, bunun ardından ev sahibi, başyardımcısı olan, gözde hizmetçisini gönderdi; ve, onlar bu kişiyi öldürdü. Ve, daha, sabır ve tahammül içinde, o birçok diğer hizmetçiyi göndermişti; ancak, o hiçbir şey alamayacaktı. Bazıları dövülmüş, diğerleri ise öldürülmüştü; ve, ev sahibine bu şekilde davranıldığında, kendisine şunu söyler bir halde, bu minnettarlık bilmez kiracıları ile ilgilenmesi için kendi oğlunu göndermeye karar verdi: “Onlar benim hizmetçilerime doğru şekilde davranmayabilir ama onlar kesin bir biçimde benim sevgili oğlum için saygı göstereceklerdir.’ Ancak, bu pişmanlık bilmez ve ahlaksız kiracılar evladı gördüklerinde, kendi aralarında şöyle fikir yürüttüler: ‘Bu varis; gelin onu öldürelim, sonra da miras bizim olsun.’ Böylece onlar bu kişiye el uzattılar; kendisini üzümlükten çıkardıktan sonra, onu öldürdüler. O üzümlüğün sahibi evladını reddedip öldürdüklerini duyduğunda, bu minnettarlık bilmez ve ahlaksız kiracılarına ne yapacak?”

173:4.3 (1894.1)Ve, insanlar bu hikâyeyi ve İsa’nın sormuş olduğu duyduklarında, şu şekilde cevap vermişlerdi: “O bu acınası kişileri yok edecek ve üzümlüğünü hasat zamanı kendilerine meyve verecek olan başka ve dürüst kiracılara kiralayacak.” Ve, dinlemiş olan onlardan bazıları bu simgesel hikâyenin Musevi ulusuna ve onun tanrı-elçilerine olan davranışına ve İsa ve krallığın müjdesini olan nihai reddedişlerine atıfta bulunduğunu anladığında, keder içinde şunu söylemişlerdi: “Tanrı esirgesin bizler böyle şeyleri yapmaya devam etmeyelim.”

173:4.4 (1894.2)İsa, Saddukilerden ve Ferisilerden meydana gelen bir topluluğun kalabalığı yarışını gördü ve onlar yaklaşana kadar bir anlığına ara verdi ve sonra şunu söyledi: “Sizler, atalarınızın tanrı-elçilerini reddetmiş olduklarını biliyorsunuz; ve, sizler oldukça iyi bir biçimde, kalplerinizde İnsan Evladı’nı reddetme yolunda olduğunuzu biliyorsunuz. Ve, bunun ardından, yakınında bulunan bu din-adamlarını ve kıdemlileri arayan bir göz gezdiriş ile, İsa: “Hiç, inşaatçıların reddetmiş olduğu taşı Yazıtlarda okudunuz mu? İnsanlar keşfedince onu köşe taptığı taşı? Ve, böylece, sizleri bir kez daha uyarıyorum: eğer müjdeyi reddetmeye devam ederseniz, yakın bir süre içinde Tanrı’nın krallığı sizden alınacak ve iyi haberleri almaya ve ruhaniyetin meyvelerini vermeye gönüllü olan bir insanlar topluluğuna verilecek. Ve, bu taşta bir gizem bulunmaktadır; her kim onun üzerine düşerse, o bu nedenle parçalara ayrılacak ve kurtulacak; ancak, her kimin başına bu taş düşerse, bu kişi toz olacak ve küllerini dört rüzgâr dört bir yana savuracaktır.”

173:4.5 (1894.3)Ferisiler bu sözleri duyduklarında, onlar İsa’nın kendilerine ve diğer Musevi önderlerine atıfta bulunduklarını anlamışlardı. Onlar fazlasıyla oracıkta kendisine el uzatmayı istemişlerdi; ancak, onlar kalabalıktan korkmuşlardı. Buna rağmen, onlar Üstün’ün sözlerine o büyük kızgınlık duymuşlardı ki, onlar buradan çekilmiş ve onun ölümünü nasıl getireceklerine dair ilave görüş alış-verişi düzenlemişlerdi. Ve, o gece, hem Saddukiler hem de Ferisiler kendisini ertesi gün kapana kıstırmak için kumpaslarında ellerini birleştirdiler.

5. Evlilik Ziyareti’nin Simgesel Hikâyesi

173:5.1 (1894.4)Kâtipler ve yöneticiler çekildikten sonra, İsa kendisini toplanmış olan kalabalığa seslenir kılmış olup, evlilik ziyafetinin şu hikâyesini anlatmıştı. O şunu söyledi:

173:5.2 (1894.5)“Cennetin krallığı, oğlu için bir evlilik ziyafeti hazırlamış olan bir krala benzetilebilir; bu kişi, daha öncesinden gelmesi için çağrılmış olan kişilere ulaklar gönderip, ‘Kralın sarayında evlilik yemeği için her şey hazır’ der. Kral davetine olan retleri duyduğunda, diğer hizmetçileri ve ulakları şunu söylemesi için gönderir: ‘Çağrılmış herkese gelmesini söyleyin, bakın, yemeğim hazır. Öküzüm ve buzağım kesildi, ve her şey evladımın bekleyen evliliğinin kutlanışı için hazır.’ Ancak, tekrar, düşüncesizler krallarının bu çağrısını hafife aldı ve, biri tarlaya, diğeri çömlekhaneye ve diğerleri de ticarete giden bir biçimde, onlar kendi yollarına gitti. Daha başkaları da, yalnızca kralın çağrısına bu şekilde saygısızlıkta bulunmadı onlar açık bir isyan ile kralın ulaklarına el uzatıp, utanç duyulacak bir biçimde onlara kötü davranıp, hatta onların bazılarını öldürmüşlerdi. Ve, kral, seçilmiş davetlilerin, hatta öncül davetini kabul etmiş ve evlilik şölenine katılmaya söz vermiş olanların, nihai bir biçimde çağrısını reddettiğini ve seçilmiş ulaklarına saldırıp, onların canına kıydıklarını anladığında, nefret duyguları içindeydi. Ve, bunun ardından, bu aşağılanmış kral kendi ve dostlarının ordularını çağırıp, bu isyankâr katilleri yok etme ve şehirlerini başlarına yıkma emrini verdi.

173:5.3 (1895.1)“Ve, davetini geri çevirmiş olanları cezalandırtan sonra, evlilik şöleni için başka bir gün belirleyip, ulaklarına şunu söyledi: ‘Evlilik törenine ilk çağrılmış olanlar değerli değildi; şimdi ayrı yollara ve ana yollara ve hatta şehrin hudutları ötesinde olan yerlere gidin ve bulabildiğiniz kadar yabancıyı bu evlilik ziyafetine gelmesi ve ona katılması için çağırın.’ Ve, bunun ardından, bu hizmetçiler ana yollara ve şehrin dışında kalan yerlere gitmiş, iyi kötü, zengin fakir, bulabildikleri kadar kişiyi en azından düğün odası istekli ziyaretçiler ile dolu olabilsin diye toplamıştı. Her şey hazır olduğunda, kral davetlileri görmeye geldi; ve, fazlasıyla şaşıran bir biçimde evlilik kıyafeti olmayan bir adamı gördü. Kral, davetlilerin tümü için hiçbir kısıtlama olmaksızın evlilik kıyafetleri tedarik ettiği için, şunu söyledi: ‘Arkadaşım, nasıl olur da bu vesile içindeki benim misafir odama bir evlilik kıyafeti olmadan geliyorsun?’ Ve, bu hazırlıksız haldeki kişinin söyleyecek bir sözü yoktu. Bunun ardından, kral hizmetçilerine: ‘Bu düşüncesiz davetliyi benim evimden atın ve onu konukluğumu geri çevirmiş ve çağrımı reddetmiş olan diğer her bir kişinin sonu ile paylaştırın. Ben burada, davetimi kabul etmekten büyük keyif alanlar ve herkes için hiçbir kısıtlama olmaksızın tedarik edilen davetli kıyafetlerini giyme onurunu bana gösterenler dışında hiç kimseye sahip olmayacağım.”

173:5.4 (1895.2)Bu simgesel hikâyeyi anlattıktan sonra, İsa, kalabalığa dağıtmak üzereydi; ancak, kendisine olumlu gözle bakan bir inanan, kalabalıkları yarıp kendisine gelen bir biçimde, şunu söylemişti: “Ancak, üstün, biz bu şeyleri nasıl bileceğiz? Kralın daveti için nasıl hazır olabiliriz? Aracılığıyla senin Tanrı’nın Evladı olduğunu bilebilmemiz için bizlere hangi işareti vereceksin?” Ve, Üstün bunu duyduğunda, şunu söyledi: “Yalnızca tek bir işaret sizlere verilecektir.” Ve, bunun ardından, kendi bedenine işaret eder bir halde, devam etti: “Bu mabedi yok edin, üç günde yükseleceğim.” Ancak, onlar kendisini anlamadı ve dağılırlarken, şunu söyleyen bir biçimde, kendi aralarında konuşmaya giriştiler: “Neredeyse elli yıldır bu mabet burada, yine de o bu mabedi yok edip üç günde yeniden yükselteceğini söylüyor.” Kendi öz havarileri bile bu ifadenin önemini kavramamıştı ancak, daha sonra, onun yeniden dirilişinden sonra, onlar İsa’nın ne söylemiş olduğunu hatırlamışlardı.

173:5.5 (1895.3)Bu öğleden sonrası yaklaşık olarak saat dörtte İsa havarilerine işaret edip, mabedi terk etme ve akşam yemeği ve gecelik istirahatları için Bethaniye gitme arzusunda olduğunu söyledi. Zeytindağı’na olan çıkışlarında, İsa Andreas, Filip ve Tomas’a, ertesi sabah, Hamursuz haftasının geri kalan kısmı boyunca kalacakları şehir yakınında bir kamp kurbanlarını salık verdi. Bu emre uyan bir halde ertesi sabah onlar, Bethanili Şimon’a ait olan bir arazi üzerinde, Gethsemane’nin kamuya açık kamp parkını gören tepe yamacında çadırlarını gerdiler.

173:5.6 (1896.1)Yine, onlar, bu Pazartesi gecesi Zeytindağı’nın batı yamacına olan çıkışlarında bir sessiz Musevi topluluğuydu. Bu on iki adam, hiçbir zaman olmadığı biçimiyle, acı bir şeyin gerçekleşecek olduğunu hissetmeye başlamıştı. Sabahın erken saatleri boyunca mabedin görkemli temizlenişi onların, Üstün’ün kendisini öne çıkarmasını ve kudretli güçlerini sergilemesini görmeye dair umutlarını ateşlendirmişse de, öğleden sonrasının tamamının yaşanılmışları yalnızca, her şeyin İsa’nın öğretisinin Musevi yöneticileri tarafından ret edilişini işaret ettiği bir çöküş hissi olarak faaliyet göstermişti. Havariler nefeslerini tutma hissine kapılmış olup, korkunç bir belirsizliğin güçlü etkisi altındaydı. Onlar, şimdi geçmiş gün ile gelmekte olan korkun bir sonun yıkıcı etkisi arasında sadece birkaç kısa günün geçeceğini anlamışlardı. Onların tümü, devasa bir şeyin gerçekleşmek üzere olduğunu hissetmişti; ancak, onlar neyi bekleyeceklerini bilmemekteydi. Alpheus ikizleri bile en sonunda, Üstün’ün yaşamına ait olayların hızlı bir biçimde son noktasına doğru hareket edişini fark etmeyle hareketlenmişti.